Eğitim Girdabımız-Çıkış
Hemen her sene, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenlerimden şunu isterim: 9. Sınıf öğrencilerimize, konusu “Ne olmak istiyorsun? Hayattan ne bekliyorsun? Niçin ?”olan bir komposizyon yazdırın. Bu komposizyonları, öğrencinizi kendi ifadeleriyle yakından tanımanız için, mutlaka okuyun ve öğrencilerinize bu doğrultuda yaklaşın. Okuduğunuz komposizyonları bana getirin, derim. Öğretmenlerim komposizyonları yazdırıp , çok kısa sürede okurlar ve adeta suratları asık bir surette ve hatta çaresizce “bu durumda biz ne yapabiliriz” dercesine, komposizyon kâğıtlarını bana teslim ederler. Hayırdır. Bu suratınız ne? diye sorduğumda, “ okuduğunuzda daha doğrusu okuyacak pek bir şey de bulamayacaksınız ama siz de göreceksiniz” derler.
Komposizyonları okumaya başladığımda, konuyla ilgisi olmayan pek çok şey yazanlar olduğu gibi, örneklerini aşağıya verdiğim şekilde kargacık-burgacık bir yazıyla ve dil bilgisi kurallarına hiç uymayan biçimde yazanlarla da karşılaştım. Ve öğretmenlerime hak verdim.
Biri sadece “Bi bekLentim Yok” derken,
Bir diğeri “mutlulukhuzur” diyor,
Bir diğeri ise “Şuan bi beklentim yok” derken,
Bir başkası da “Daha ne olmak istediğimi düşünmedim” diyordu.
Bu çocuklar 8 yıllık eğitim-öğretim dönemini bitirerek 9. sınıfa gelmişlerdi.4 yıl sınıf öğretmeninden,4 yıl da branş öğretmenlerinden eğitim olarak 8.sınıfı bitirmişler Lise eğitimine başlamışlardı. Geleceğe dönük bir düşünceleri, bir beklentileri yoktu. Belki de var, ancak düşündüklerini ifade edebilecek sözcük hazneleri çok kıttı.
Süreç içinde gördük ki bu çocukların kitap okuma alışkanlıkları hemen hiç yoktu. Kitap okumayı hiç sevmiyorlar ama akıllı telefonsuz adeta yatağa bile yatmıyorlardı. Bırakın okuduğunu anlamayı, okumakta zorlananlar bile vardı.
Matematik öğretmenleri “çarpım tablosunu bilmiyor” “17’yi 4’e bölemiyorlar” diyorlardı.
8 yıl eğitim almışlar ancak kazanmaları gereken temel kazanımları kazanamamışlardı.
Neden böyle oluyor?
Niçin, M.E. B’ e bütçeden ayrılan pay bütün bakanlıkların üstünde olduğu halde istenen sonuç elde edilemiyor?
Bu sorulara pek çok cevap verilebilir.
-Sık değişen müfredat programları.
-Öğrencide okul aidiyeti duygusunun geliştirilememesi.
-Devam – devamsızlık sorununun çözülememesi.
-Sınav sistemlerinin sık sık değiştirilmesi
-Sınıf geçme kriterlerinin yetersiz olması ve hatta öğrenci maliyet hesabı yapılarak sınıfta kalmanın çok zor olması. Çalışanın da çalışmayanın da sınıf geçmesi.
-Velilerin çocuklarının eğitimine yeterli özeni göstermemesi ve hatta velilerin,çocuk eğitimi konusunda eğitime ihtiyacı olması
Ama bütün bunların yanı sıra eğitim-öğretimin olmazsa olmazı olan nitelikli öğretmen konusu, inanıyorum ki bu sorunun temel nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
M.E.B. bütçesi 2002’den bu yana % 620 kat artmış olmasına rağmen öğretmen yetiştirme politikamız özellikle Öğretmen Liseleri’nin kapatılması ve Eğitim Fakülteleri’nin yeterli eğitimi verememesi nedeniyle 2002’nin gerisine düşmüştür.Bu nedenle,çocuklarımızın geleceğe daha donanımlı olarak hazırlanmaları için,öncelikle öğretmen yetiştirme politikamızı mutlaka değiştirmeli ve öğretmenlerimizi çağın gereği olarak sadece bilgi aktaran değil aynı zamanda öğrenen-öğreten-uygulayan-üreten bir özellik kazanacak biçimde yetiştirmeliyiz. Bunun için:
1- Öğretmen Liseleri derhal açılmalıdır.
2-Bu okullara öğrenciler hem akademik sınavla hem de ( boy-kilo-hitabet yönünden sorgulamak için) mülakat ile alınmalıdır.
3-Öğretmen Liseleri’ne alınan öğrenciler üniversite olarak sadece eğitim fakültelerine gideceklerini başka bir fakülteye gidemeyeceklerini kabul etmelidir.
4-Bu okulu bitirmek kolay olmamalı, sınıf geçme ve okul bitirme sınavları mutlaka yapılmalıdır.
5-Bu okulları bitirenler üniversite yerleştirme sınavlarına girmeden eğitim fakültelerine yerleştirilmelidir.
6-Eğitim fakültelerindeki eğitim süresinin en az yarısı staj ile geçmeli, stajyer ülkemizin olanağı en az olan okulundan, olanağı en çok olan okuluna kadar değişik okullarda staj yapmalı, staj süresinin bir kısmını da yurt dışında tamamlamalıdır.
7-Eğitim fakültelerini bitirmek de kolay olmamalı, mutlaka sınıf ve okul bitirme sınavları yazılı ve uygulamalı olarak yapılmalıdır.
8-Eğitim fakültelerini bitirenlere: Devlet okullarında mı, özel eğitim kurumlarında mı çalışmak istedikleri sorulmalı. Devlet okullarında çalışmak isteyenler Kamu Personeli Yerleştirme Sınavına alınmadan, isimleri M.E. B.’e bildirilerek, atanmaları sağlanmalıdır. Yani öğretmen iş kaygısı yaşamamalıdır.
9-Özel Öğretim Kurumları da çalıştıracakları öğretmeni Özel Öğretim Kurumların da çalışmak isteyen öğretmenlerden almalıdır.
10-İşe başlayan öğretmenler, en az iki senede bir hizmet içi eğitime alınarak, kendilerini yenileme, yeni durumlara uyum sağlama olanağına kavuşmalı ve hatta eğitim sonrasında yapılacak değerlendirmede başarısız olanlar meslekten uzaklaştırılmalıdır.
Bu şekilde yetiştirilen öğretmenler atandıkça, emekliliği gelen eski öğretmenler talep etmeleri beklenmeksizin emekliye ayrılmalıdır.
Öğretmen yetiştirme ve istihdamı ile ilgili uygulamalara geçilmekle birlikte yukarıda belirttiğimiz sorunların da çözülmesi yolunda tedbirlerin alınması ve özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nın adındaki Milli kavramı içselleştirilerek iktidarların değişmesiyle değişmeyecek bir eğitim politikasının oluşturulması gerekir. M.E.B x,y,z partilerinin arka bahçesi değil,milletimizin geleceğinin şekillendiği ama her renk çiçeğin açtığı bir bahçe haline getirilmelidir.
HALİL ERDOST
ÖZEL AKHİSAR MERKEZ
LİSESİ MÜDÜRÜ