Son 5 yılda sınava giren öğrenci sayısı %19,8 artarken, YGS’ de 180 puan barajını aşmak yani 160 soruda 32-33 net çıkarmak bir başarı kabul edilirse (ki başarı değildir)
180 puan barajını aşanların oranı hemen hiç değişmemiştir.
YGS, bilgiden ziyade, öğrencilerimizin okuduklarını anlama, kavrama ve yorumlama durumlarını ölçen bir sınavdır. Soru kökünün iyi okunması ve anlaşılması, verilen grafiklerin ve istatistiki verilerin iyi yorumlanması, sorunun cevaplanmasında birinci derecede etkilidir. Öğrencilerin bu özellikleri kazanmasının, olmazsa olmaz koşulu ise anlayarak kitap okuma alışkanlığı kazanmalarıdır. Oysa bu konudaki karnemiz hiç de iyi değil, aksine çok kötüdür.
TÜİK verilerine göre Türk insanının günde kitap okumaya ayırdığı süre 1 dakika. Buna karşılık TV izlemeye 6 saat, internete bağlanmaya 3 saat zaman ayırıyoruz. Öncelikli ihtiyaçlarımız sıralamasında kitap okumak 235. sırada yer alıyor. Okuduğumuz kitapların %65’inin konusu aşk iken, %24’ü siyasi, %13’ü düşünce, %7’si kişisel gelişim kitaplarından oluşuyor.
Fransa ve İngiltere nüfuslarının %25’i, Japonya’nın %14’ü, ABD’nin %12’si, İspanya’nın %9’u kitap okurken bu oran Türkiye’de %0,01. Kitap okuma alışkanlığı sıralamasında ise 86. sıradayız. 180 ülke içinde çocuklara kitap hediye edilmesi sıralamasında 140. sırada yer alıyoruz.
4 kişilik bir Türk ailesinin aylık cep telefonu faturası 213 TL iken aynı ailenin yıllık kitap alımına harcadığı para 6.5 TL.
Türkiye’de internet kafeler, cep telefonu satış ofisleri ve bayilerinin sayıları çığ gibi büyürken, kütüphaneler adeta sinek avlıyor. 1.118 kütüphanemizin toplam 1.025.000 üyesine karşılık, cep telefonu abonesi sayımız 71.000.000 un üzerinde.
Cep telefonu bağımlılığı özellikle öğrencilerimiz arasında hastalık derecesinde yaygındır. Kitap okumaktan her geçen gün uzaklaşan öğrenciler, akıllı diye tanımlanan cep telefonlarının esareti altına girmektedir.
Okumayan, okuduğunu anlayıp yorumlayamayan öğrencilerin YGS gibi sınavlarda başarılı olmalarını beklemek safdillik olur. Onun için bakanlığımızın öncelikle, Türkiye’de, anlayarak okuma alışkanlığını kazandıracak zorunlu uygulamalara, ilkokuldan itibaren mutlaka başlaması ve müfredatın önemli bir bölümünü bu işe ayırması gerekir. Tabi bundan önce, okuyan öğretmenler yetiştiren, öğretmen yetiştirme politikasını uygulamaya koymalıdır.