Suyumuz azalıyor. Bunu artık yavaş yavaş hepimiz anladık. Acaba bu anladığımızı uyguluyor muyuz? Yoksa okuduğumuz ve yaşadığımız farklı farklı mı oluyor? Anlayınca uygulamakta zorlanıyor muyuz?
Her hasat edilen iki patatesten, yeşil salatadan biri suyu bol olan Almanya’da çöpü boyluyor. Biz de özenti işte, ayni yolda hızla ilerlemeye çalışıyoruz.
“Bahçemizde çimen var mı, yok mu”; bu soru ne denli anladığımızı ve uyguladığımızı da kabak gibi ortaya çıkıveriyor.
Urla’ya 14 yıl önce geldiğimde ektiğim çimenin yüzde 80’ ini bozdum, büyük kısmını da zaten baştan makilik bıraktım ve sincaplarla beraber yaşayabiliyorum. İlk başta, (Görmemişlik işte!) kendimi herhalde İngiltere’de falan sanıp bolca çimen ekmiştim. Biçerken benzin harca, sulama için elektrik harca ve tabii değerli tatlı su ile yazın bu iklimde günde iki kez sula! “Uff. . . ‘Bakımlı çimenim var’ diye de mutlu ol salak” dedim, kendi kendime.
Lavanta, biberiye, kekik ektim. Haftada iki kez sulanınca bu yöre bitkileri gayet güzel yemyeşil ve ürün vererek bahçeyi güzelleştiriyor. Hem de mis gibi kokuyor. Şimdi lavantayı satıyorum bile. Bu iklimde en güzel yeşil ise hiç su istemeyen makilik!
Halbuki bir arsa aldığınız zaman gelen kepçeci veya peyzaj mimarı ilk iş size “Şu çalılığı bir temizleyelim” diyor. Kepçeci bir saat daha fazla çalışıyor, bahçıvan birkaç gün daha fazla ve siz saf ve bakir müstakbel ev sahibi elinizi derince cebinize atıyorsunuz.
Bahçeden çıkan ot ve dalları bir basit posa çukuru yaparak oraya atmak ve bir köşede torf elde etmek kolay. “Posa çukuru veya kompost yapmak” diye arayınca reçeteyi her yerde bulabiliyorsunuz. Tahta ile bir metreküp yeri ayırın, dalları yaprakları orada istifleyin bir yıl sonra toprak alttan çıksın. Çöpü azaltmanın en kolayı ve eğlencelisi ise belki bahçeniz müsaitse birkaç tavuk sahibi olmak. Ama tıklayınca olmuyor, civciv alıp öğrenmek ve beklemek gerek, balık kılçığından sebze kabuklarına kadar her şeyi yiyorlar.
Kendi evinizin bahçesinde olan çimen budalalığı belediyelerde, sitelerde, havaalanlarında, parklarda çok daha büyük çapta uygulanıyor. Ve “Tatlı su, iklime uymayan özenti bir bitki örtüsü için harcanıyor” da, harcanıyor. Ege, Akdeniz ikliminde en güzeli makilik. Maki varsa aman dokunma, yoksa da makilik yap! Güzel anlayışını da iklime coğrafyaya uygun olarak geliştir bir zahmet. Doğaya kafa tutmak zaten haddimiz değil. Uyum sağlamak daha ucuz ve çevreci. Geniş alanlarda çimenin bu iklimde “çıt çıt” diye habire sulandığını görünce vergi paralarımızın uçtuğunu düşünüyorum artık. Ey zeki ve bilge belediye başkanları; çok daha az su ile yeşil olan çeşit çeşit yer örtücü var. Tatlı suyu, benim kesemden hovardalık yaparak, harcama! Bir dere “ıslah” ediliyor. Örneğin Urla’daki Tabaklar deresi. “Islah” deyince Belediye, “sağını solunu derli toplu betonlaştırmak” olarak anlıyor. Kenarlarına da korkuluklar koyup bir de güzel boyayınca al sana ıslah! Akan tatlı su, su beton kanalda doğrudan denize akıyor. Halbuki küçük göletlerde tatlı suyu toprağın emmesini sağlamak gerek, denize akmasını değil. Bu iklimde çimene özenti, hem pahalı hem gereksiz. Böyle ufak ufak bilince yönelik atışlarla kamuoyu oluşturacağımızı da umalım.