• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • Manisa 14 °C
  • İzmir 17 °C
  • Ön Muhasebe Personeli Aranıyor
  • Karabulut Şirketler Grubundan Duyurulur
  • Köfteci Ramiz İçin Denetim Elemanı Aranıyor
  • 5 Mayıs’ta Yenileme Eğitim Dönemi Başlıyor
  • Bay ve Bayan Beden İşçileri Aranıyor
  • Kurbanlık büyükbaş hayvan satışları başladı
  • Hıdır Besi Çiftliğinde Kurbanlık Dana ve Düve Satışlarımız Başlamıştır
  • Pusula Kurs İngilizce Hazırlık Kursu başlıyor
  • Muhasebe Personelleri Aranıyor
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Anadolu Gençlik Derneği Siyer-i Nebi Yarışması
  • İkinci el saç ve sandaviç panel bulunur

En Zayıf Halka

Halil Erdost

En Zayıf Halka

“Olumlu ve olumsuz yaşadığımız ve yaşayacağımız her şeyin sebebi EĞİTİM’dir.”

 

YER               : Kültür ve Turizm Bakanlığı Ödülleri töreni

TARİH           : 9 Şubat 2017 Perşembe

KONUŞMACI : Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, “14 yıllık AKP iktidarında Türkiye’nin en zayıf halkası EĞİTİM ve KÜLTÜR alanlarıdır.”

 

            94 yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca, Milli Eğitim Bakanlığı görevine, vekaleten bakanlar hariç, 66 bakan getirilmiş. Ortalama olarak her bir bakan, yaklaşık 17 ay görevde kalmış. Bunlardan en uzun süre bakanlık yapan Hasan Ali Yücel (28 Aralık 1938 – 5 Ağustos 1946) 7 yıl, 7 ay, 7 gün görevde kalırken, en kısa süreli bakanlık yapan Mustafa Üstündağ, ikinci bakanlık döneminde (26 Ocak 1974 – 17 Kasım 1974, 21 Haziran 1977 – 21 Temmuz 1977) 30 gün bakanlık yapmıştır.

            Son 15 yılda en sık el değiştiren bakanlık da yine Milli Eğitim Bakanlığı’dır.

            Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen bakanların mesleki dağılımına baktığımızda da, içlerinde öğretmen olanların sayısının çok az olduğunu görürüz. Örneğin Hasan Ali Yücel öğretmendir. Bugünkü kabine içinde bir tek öğretmen vardır: Fikri Işık (ODTÜ matematik öğretmenliği mezunu) o da Milli Savunma Bakanı’dır. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ise Deniz İşletmeciliği ve Hukuk mezunudur.

            Son 20 bakanının 15 tanesi avukat olan bakanlığımız hangi bakanlıktır? Diye bir soru sorulsa, dünyanın bütün ülkelerinde bu soruya verilecek cevap Adalet Bakanlığı olur. Oysa bizim ülkemizde maalesef Milli Eğitim Bakanlığıdır.

            Çoğunluğu bir gün bile sınıfa girip ders anlatmamış, bir okulun idaresinde bulunmamış bakanlar tarafından yönetilen Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim – öğretim sorunlarına yaklaşımı hiçbir zaman eğitsel olmamış ama hep siyasi olmuştur. Bu nedenle adı milli olmuş olmakla birlikte, eğitim bakanlığındaki uygulamalar hep siyasi olmuş, ülkemizi yönetenler okullardaki eğitimi kendi istedikleri biçimde insan yetiştirme aracı olarak görmüşler ve hatta bazı okulları kendi siyasi düşüncelerinin arka bahçeleri olduğunu söylemişlerdir.

            Milli Eğitimde sık sık değişen bakanlar ve eğitim politikaları ve buna bağlı olarak oluşturulan müfredat programları yüzünden, çok istemiş olmamıza rağmen, ne “fikri hür, vicdanı hür” gençler yetiştirebiliyoruz, ne de “Çağdaş uygarlık seviyesine” çıkabiliyoruz.

            1970’li yıllarda Türkiye ile ortalama kalkınmışlık düzeyleri ve fert başına düşen gelirleri birbirine benzeyen Güney Kore, Norveç ve İrlanda, bu yıllardan itibaren uygulamaya koydukları eğitim politikaları ve eğitim temel unsuru olan öğretmen yetiştirme uygulamaları ile Türkiye’yi hem kalkınmışlıkta, hem de fert başına düşen milli gelirde katbekat geçmişlerdir.

 

 

YILLARA GÖRE FERT BAŞINA DÜŞEN GELİR (dolar bazında)

ÜLKE

1970

1980

2015

TÜRKİYE

538

1539

9.177

G.KORE

243

1597

35.277

NORVEÇ

639

3613

66.937

İRLANDA

479

2160

49.195

 

            Bu ülkelerin hangisinin Türkiye’ye göre daha zengin yer altı kaynakları var?

            Hangisinin iklimi daha elverişli?

            Hangisinin daha geniş ve verimli tarım alanları var?

            Hangisinin coğrafi konumu daha uygun?

            Hiçbirinin. Fakat bu ülkelerin hepsinde Türkiye’ye göre eğitilmiş insan gücü daha fazla. Hemen hepsinde öğrenci başına yapılan yıllık harcama 9000 dolar civarında iken, Türkiye’de bu miktar 3000 dolar civarındadır.

            Öğretmen yetiştirme politikamız da “evlere şenlik” diyebileceğimiz bir konumda. Öğretmen Liselerini kaldırdık. Öğretmen yetiştiren kurum olarak Eğitim Fakültelerimiz var. Ancak bu fakülteler maalesef çok düşük puanlı öğrencileri bile kabul ediyor. Örneğin 2014 yılı üniversite yerleştirme (LYS) sınavında sorulan 90 Fizik-Kimya-Biyoloji sorusundan sadece 6 tanesini çözebilen bir öğrencimiz Amasya Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliğine yerleştirilmiştir. Üstelik eğitim fakültelerine aldığımız bu öğrencileri (göstermelik bir uygulama dönemi hariç) hemen hiç öğrenciyle karşılaştırmadan mezun ediyoruz. Öğretmenlik diploması olan bu gençlerimizi eğer KPSS’de (Kamu Personeli Seçme Sınavı) başarılı olursa, yurdumun bir okuluna öğretmen olarak atıyoruz. Ondan sonra YGS’de (Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı) sorulan 40 Fen Bilimleri sorusunda neden doğru yanıt ortalaması son 6 yılda 4,6 diye soruyoruz. Bu sorunun cevabı belli değil mi? Elbette belli. Böyle öğretmene böyle öğrenci.

            Öyleyse bizim asıl üzerinde durmamız gereken konu:

  1. Eğitimi siyasi değil, milli bir mesele olarak kabul etmek, ilerleyen dünyada ilerleyen uluslar arasında bulunmak için yapılması gerekenleri yapmak.
  2. Eğitim-öğretimin olmazsa olmazı olan öğretmenin yetiştirilmesine önem vermek olmalıdır.

            Bu nedenle öğretmen yetiştirme yöntemimizi mutlaka sorgulamalı ve eğitimde çağ atlayan ülkelerin öğretmen yetiştirmede gösterdikleri özeni biz de göstermeliyiz. Öğretmen Liseleri’ni mutlaka yeniden açmalı ve bu liselere gerçekten öğretmenlik ideali olan öğrencileri alarak, nitelikli biçimde yetiştirmeliyiz. Eğitim Fakültelerine girişte bu öğrencilere mutlaka öncelik vermeliyiz.Öğretmen adaylarını, özellikle fakülte eğitimi sırasında derslerinin yanı sıra, yurt içi ve yurt dışı okullarda zorunlu staj yaptırmalıyız. Öğretmenlerimizi her yıl mutlaka hizmet içi eğitime tabi tutmalıyız.

            Öğrencilerimizi, sınıflar düzeyinde her dönem mutlaka merkezi sistem bir sınava sokmalıyız. Bu sınavlarda, dersler bazında belirlenecek bir ortalama puanın altında kalan öğrencisi çok olan öğretmenleri uyarmalı, eğer bir düzelme olmuyorsa işine son vermeliyiz. Öğretmenlik mesleğini bir ideal mesleği haline getirmeli, öğretmenleri toplum içinde her yönüyle saygın bir konuma getirmeliyiz.

            Özellikle bu konuların çözülmesiyle inanıyorum ki kalkınmamızın önündeki en büyük engel kaldırılmış olacak ve Türkiye’miz dünyada hak ettiği yere gelecektir.

Bu yazı toplam 3077 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
REKLAM ALANI
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Kuzey Ege Kurs
  • Kuzey Ege Kurs
1/20
Başlangıç Tarihi
Başlangıç Tarihi
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 Akhisar Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.