Kan Bağışı Yolsuzluktan, Futbol Dünya Şampiyonluğundan Daha Önemli
Ülkemizde hekim olduğumu söylerken utandığım bir konu kan bağışı müsesesesi.
Almanya, USA, Australya,İngiltere’de genç öğrenci ve hekim iken kan bağışı olayını inceleme fırsatı buldum. Anımsadığım, Almanya'da 20 mark kadar bir para da verirlerdi bağış yapana. Çünkü kandan mamuller elde ediliyor ve sağlık sistemi para da kazanıyordu. Biz mesela human albumin denilen yaşam kurtarıcı olan yoğunlaştırılmış insan proteinini bilhassa Almanya’dan pahalı pahalı alıyoruz.
Bizde ise yassah kardeşim yassah! Kan ticareti, abovvv ne kadar ayıp. Ondan sonra bayıl paraları yurtdışına. Cehalet ve hislerin bilimle yoğrulması veya bilimi bastırması. Na’pacaksın? Günah demediklerine şükredecek gülümseyeceksin. Depresyona girecek halin yok ya!
Kan bağışından sonra bir de güzel taze sıkılmış portakal suyu ikram ederlerdi, Bonn üniversitesinde.
Yaşam, sağlık yerinde olunca, yaşlandıkça güzelleşiyor, inanın. Daha çok şeyi anlıyorsunuz, kaybedecek daha az zaman var diye daha rahat fikrinizi söyleyebiliyorsunuz.
Bir konuda olan gelişmeden mutluyum. Antibiyotikler. Birinden mutsuzum: Kanbağışı.
Yurtdışından döndüğümde ilk iş antibiyotiklerin gereksiz kullanımı hakkında makaleler yazdım. Tıp fakültelerinde bile nezleye leblebi gibi antibiyotik yazıldığını görünce şaşırdım, araştırdım konuyu. Fakülte’de biraz gülümsedi meslektaşlar konuyu ciddiye almama. Halbuki ABD de 70 li 80 li yıllardan yayınlar vardı. Danalara o denli çok antibiyotik veriliyordu ki besihaneler dirençli bakteri yetiştirme merkezleri haline geliyorlardı.
Chicago’da Hamburger yiyen birkaç kişi ölmüştü ve ölüm nedeni antibiyotiğe dirençli bakterilerdi ve onlar da bir besihaneden gelen etle yapılan pişmiş hamburgerden bu insanlara geçmişti. Ben heyecenla kağıt kaleme sarılıp yazdım. Bir ülkemde gördüğüm saçmalık ta her antibiyotik yazıldığında yanısıra Vitamin B de önerilmesi idi. Yazdım, söyledim, dinleyen yok. Tabii alan razı , eczacı, üretici dünden razı. Bir iki laf sokuştur hasta da ister hale geliyordu B vitaminini.
Tepki alamadım. 1984’de Askerlik yaparken ayni konuyu gündeme getirdim ve Askeriye’de hayran olduğum bir aydınlık ile karşılaştım. Deniz Kuvvetleri Karargahından önerim üzerine bir emir çıktı ve antibiyotiğin yanısıra B vitamini vermek yasaklanıverdi. Bir hasta ile tartışmamı hala anımsarım. “Oğluma neden antibiyotik yanı sıra B vitamin vermedin?” diyen bir rütbeli eşi. “kanser olursa sen mi sorumlu olacaksın? “ gibi laflar. Tane tane anlatınca inanmayarak ta olsa söylene söylene, mutsuz bir hasta ve yakınından ayrılış. Artık B vitamin yazılmıyor Allaha şükür. Hala en fazla antibiyotik kullanımı olan ülkelerden biriyiz ama sıkça basında bunun tehlikeli olduğu yazılır oldu. Bilinç artık 30-40 yıl gecikmeyle de olsa değişiyor.
Farklardan biri de yurtdışında öğrendiğim: ağızdan ilaç alıyorsa en iyisi, alamıyorsa kabadan iğne, o da olmadı son care enfüzyonla veya damardan iğne prensibi idi. Burada ise, enfüzyon veya kabadan olmayınca “Dr. olayı ciddiye almadı” etiketini bir tarafına yapıştırıveriyorlardı.
Neyse döneyim kan bağışına. “En büyük Kit sağlık sistemimiz” diye yazdım seksenli yıllarda.. Bir tarafımızı da tırmalayacak bu herşeye devlet ve hükümetin müdahil olması alışkanlığımız. Tırmalıyor zaten de biraz bağışıklık kazanmışız sanki.
Kızılay da bir KİT ve otlak, bazılarını düşman kazanmak pahasına bunu da açıkça ifade edivereyim. Yahu, kan mamullerinden para kazanılıyor. Bırak kan için de 40-50 TL bir para ödensin donörlere. Ama sistemi düzgün kur. Gelişmiş ülkelerde hekim gereken kan için telefon eder kan gelir. Her kan merkezinin bilgisayarında binlerce donör telefonu vardır. Olmadı askerlerden istersin. Öyle hasta yakınına “git kan bul” demek olmaz; konunun yabancısı hasta sahibi, nasıl bulsun?
Hekim sorumluluk almayınca da hasta yakını sefil olur yollarda kan bulacağım diye! Ticaretten ürken memur da sonunda karar çıkartır kan ticareti yasak diye! Ufff bundan 20 yıl önce kuzenim bir TC Tıp Fakültesinde kalp ameliyatı olmuştu. Trajikomik bir olay olarak hem kan vermiş hem de bağış yapan olarak kan merkezine işlem ücreti olarak bir para ödemek zorunda kalmıştım! Malum kan ticareti yasak. Özel’e yasak, devlete mübah!
Ey politik fikirlerini habire beyan eden tabipler odası yetkilileri, elleriniz armut mu topluyor? Bu sizin konunuz! Ey Sağlık Bakanlığı, ey anlı şanlı proflarımız ne iş yapıyorsunuz? Gare bu kan bağışı sistemine bir el atın.
Yazan zaten inandığı bir şeyi yayabilmek için yazar. Bu yazıyı bir karar verici okursa güvendiği bir profesöre soracaktır muhtemelen, en iyisi ben o rütbeli meslektadaşa yazayım: Bak evladım:(bu hitaba kızarım, bir vali bir gazeteciye böyle hitabedince de, ama hem ben memur değilim, hem de genç meslektaşları uyandırmak için böyle karikatürize edeyim- bunu okuyup ta heyecanlanmayan bir bir meslektaşımı biraz canlandırayım) Sanırım % 95 ihtimalle nicel ve nitel olarak senden fazla bilimsel yayın yapmış bir moruk hekimim ve herhangi bir üniversite hastanesi kıçını kaldırıp o zaman yepyeni bir metod olan böbrek taşı kırmayı bu ülkeye getiremeden 2 yıl önce getirdim, onun için bu denli ferah yazabiliyorum, sen dikkatli, yavaş yavaş oku, okurken dik otur ve anlamaya çalış bir zahmet! Tabii yeni tedaviyi getirene kadar tam 31 defa bürokrasiye derdimi anlatmak için Ankara’ya gittim o başka bir konu, kişisel defekt olarak bürokratlarla konuşurken aniden cellallenmem geriye bir nedbe olarak kaldı ise lütfen hoşgörüle!
Kan bağışı sistemini yazdım, söyledim, Yalçın Pekşen de Hürriyet gazetesinde yazdı.. Değişen fazla birşey yok. Geçti bir 30- 40 sene. Geçen sonbahar Urla meydanda Kızılay kan bağış çadırını görünce “haydi kan vereyim” dedim. Veremedim. 60 yaşın üstündeki donörden Kızılay kan almıyormuş. “Ulen nerde kızlcık sopası “diye düşündüm ama gare emekliyim ve celallenmemem daha iyi diye unuttum.
Geçen gün cep telefonuma bir mesaj geldi, benim kan grubumda acil kan aranıyormuş. Urla belediyesi atmış. “Aferin belediyeye” diye düşündüm. Sonra bir daha ayni hemşerime acil kan diye tekrar SMS gelince Dokuz Eylüle gittim, ne de olsa 8 yıldır orada ders veriyorum diye ve bingo, orada 66 yaşına kadar kan alabiliyorlarmış . Kutu içinde şekerli meyva suyu da veriyorlarmış. Güleryüzlü insanlar merkezdekiler (gene de donöre kan grubu yazan bir teşekkür belgesi verilmeli) kapıda: kan ticareti yasak diye bir levha. Aracı park etmek epeyce sorun. Sonunda bir arkadaşım sağolsun arabayla dolandı ben kan verirken. Ben de kan verdikten sonra onu 6oo metre uzakta buldum.
Park yeri sorununu çözün donörler için, olmadı hastanenin 600 metre karşısında bir yer kiralayın dostlar. Ayrıca genel bağnazlıktan da kurtulun gare, bilhassa Kızılaylı memur meslektaşlar : ABD de kan vermenin sağlıklı iseniz, yaşı yok. Avustralya da ilk kez donörseniz 75 yoksa 85 yaş sınırı getirmişler. Isviçre 65 demiş, dur ben kızlcık sopasını alıp oraya da bir uzanayım mı? Bana ne İsviçre’den? Ben burada daha uzun yıllar kan vermek istiyorum.
Uyanın ya’hu, yeter artık! Sıkıcı oluyorsunuz : radyolardan vs “şurda burda yatan hastaya acil bilmemne grubu kan aranıyor” diye abuk anons duymak istemiyorum. Hasta sahiplerinin perişan olmasını istemiyorum. Yaşlı adamı fazla da kızdırmayın, utandırmayın gare. Ayıp.
Neden mi yolsuzluktan kötü ve daha utanç verici? Veya Dünya Şampiyonluğundan daha önemli? Birkaç yolsuz veya şampiyon her toplumda çıkar. Bu söylediklerimi beceremezseniz ey hekimler, utancı beceriksiz diye tüm milletimizin üstüne kalır!