• BIST 8718.11
  • Altın 2246.262
  • Dolar 32.331
  • Euro 35.1881
  • Manisa 5 °C
  • İzmir 7 °C
  • Kasiyer Aranıyor
  • Amerikan Kültür Erken Kayıt Dönemi Başladı
  • Kuzey Ege Kurs Erken Kayıt Dönemi başladı
  • Louka Döner ve Et Lokantası İftar Menüsü
  • Ön Muhasebe ve Sevkiyat Personeli Aranıyor
  • Yapı Markette Çalıştırılacak Personel Aranıyor
  • Ön Muhasebede Çalıştırılmak Üzere Bayan Personel Aranıyor
  • SPESYA FOOD Firması Takım Arkadaşları arıyor
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Forklift Operatörü Aranıyor
  • Sürücü Belgelerinin Değişiminin Son Tarihi 31 Aralık 2024
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Deniz Kurs’ta İngilizce Hazırlık Sınıfları Kursları Başlıyor
  • Pusula Kurs’ta İngilizce Sınıflarına Hazırlık Kursu başlıyor
  • İkinci el saç ve sandaviç panel bulunur

Çiftçi İsyanı

Mahmut Tolon

Çiftçi İsyanı 

Hindistan’da aylardır bir grev, bir çiftçi ayaklanması yaşanıyor.  “Yeni dünya düzeninde” ciddi bir şekilde analiz edilip anlamaya çalışılması gereken bir olay.

 

30 Kasım 2020 de yaklaşık 250 bin kişi Yeni Delhi’ye yürürdü. Şehir felç oldu. Çiftçi birliklerine göre yaklaşık 250 milyon çiftçi grevde!   

Düşünün, Türkiye, Almanya, Hollanda, Kanada ve Avustralya’da yaşayan nüfustan daha fazla insan  grevde ve sokaklarda!

 

Çiftçiler yaşam tarzlarının değişeceğinden korkuyorlar ve büyük şirketlerin kölesi haline geleceklerinden.

 

İdareciler, basit kolay kontrol edebilecekleri bir düzen istiyorlar ve o da daha az kuruluş ile olayı yönetebilmekten geçiyor.

 

Genç iken hep daha büyük toprak alanlarının daha verimli yönetilebileceği bizlere anlatıldı. Ben de doğrusu okuduklarıma inanmıştım. Türkiye de politikasını daha büyük yani on binlerle dönüm arazinin tekellerde toplanması istikametinde geliştirmeye çalıştı. Halbuki daha verimli olan küçük çiftçiler. Organizasyon ve ayni temizlikte, yani verimlikte sağlıklı gıda üretebilmek kolay bir iş değil. On dönüm ile bir traktör verimli değil. On dönümde seracılık  ise verimli.   Ama bu alanda pazarlama veya paketleme için on dönümü işleten ailenin zaman ayırabilmesi mümkün değil.

 

Özet ile tek bir doğru yok. Eskiden inandığım gibi on binlerle dönümde verimli çiftçilik olacağına artık şahsen inanmıyorum. Birkaç bin dönüm verimli araziden daha büyüğü şirketleşme gerektiriyor. Bu da verimliliğin düşmesine neden oluyor.

 

Yönetenlerin istedikleri gibi  8  saat günde  çalışarak sigortalı işçi ile  sağlıklı üretim mümkün değil. Gönlünü bu işe verenlerle bazı aylar rahat bir yaşam sürerek bazı aylar da günde 16 saat çalışarak üretim anca karlı olabiliyor.

 

Kolay bir çözüm Hindistan’da da yok. Çiftçiler yüzde elli daha ucuz mazot ve daha ucuz elektrik istiyorlar. Merkezi yönetimden ziyade kendilerinin de söz sahibi olacakları yerel yönetim istiyorlar.

 

Bu ayaklanmadan ülkemiz için kolayca çıkartabileceğimiz tek ders var belki. O da kendine yeten bir ülke olmak yönünde acil kafa yormamız gereği. Karbon yükü yüksek olan ithal ürünlerden uzak durmanın gezegen için de, ülke için de faydalı olduğunun anlaşılması ve politikalara dönüştürülmesi. Bazı ayrıcalıklı destek olmaz ise kimsenin zaman zaman epeyce rahat olan ama genelde çok çaba  ve özveri gerektiren çiftçilik ile uğraşmayacağı.  Ben çiftçi olarak artık ne mi yapıyorum? Oğluma devrettim 3o küsur yıl önce devletin bakasından aldığım 1000 küsur dönüm arazinin idaresinin ağırlığını. 4 ağaç olan yerde on binden epey fazla ağaç var artık. Taş çölü bahçe oldu.  Devletin başka bir bölümünün, Orman bakanlığının “burası 50 yıl önce ormandı” diyerek açtığı 7 dava ile uğraşıyorum.  Halbuki bu tür arazileri kısmen bedava ağaç diksin diye veriyorlar çiftçiye artık.  Çiftçilik zor zanaat. Bu merak aileden kaldı. Sevmezsen katlanmak zor. Yeşeren ve verimli hale gelen doğayı görmenin bankadaki paradan daha önemli olduğunu insanlık olarak anlayacağız.  Ekonomiyi anlamıyoruz. Doğayı ekonomik hesabın içine katmalıyız artık. 2007 de  basılan  bir kitaptan (Önyargılar Güzeldir.): “

Eski Mısır'ın hikayesi, benim yaşamım­ da Habeşistan'da "tekrarlandı"; elliler ve altmışlardan itibaren "imparatorluğun" ormanları azalmaya başladı; bir dekad ön­ cesinde % 14 olan orman oranı, şimdilerde % 4'e inmiş du­ rumda. Bölge kanlı savaş, işkence ve kuraklıkların meydanı oldu ve dünyanın günümüzde en sorunlu bölgelerinden biri haline geldi.

Bronz Çağ, kişilerin liderlerine "Tanrı" dedikleri zaman dili­midir ve liderler de tapınakları kurduktan sonra kendilerini "Tanrı" kabul etmiştir…”

 

Bu yazı toplam 5954 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
REKLAM ALANI
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Kuzey Ege Kurs
  • Kuzey Ege Kurs
1/20
Başlangıç Tarihi
Başlangıç Tarihi
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 Akhisar Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.