Ramazan Dede;” Okullar, Diyanet ve Müftülüklerin hizmetinde olan kurumlar haline gelmiştir” dedi
Akhisar: (Kenan MOLLA)
Eğitim-Sen Akhisar Temsilciliği Ragıp Bey Mahallesi 18 Sokak No 17/A’daki yeni adresindeki Lokali saat 17.00’de basın açıklaması yaptı. Basın Açıklamasını Eğitim-Sen Akhisar Temsilciliği yönetim kurulu başkanı Ramazan Dede okudu.
Ramazan Dede’nin okuduğu basın açıklamasını tam metni;
PERFORMANSA, KHK DEMOKRASİSİNE, YÜZDELİK ARTIŞLARA, ANGARYAYA, EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET YALANLARINA, GÜVENCESİZ ÇALIŞTIRMAYA, EĞİTİM VE SAĞLIK HAKLARININ PİYASALAŞTIRILMASINA, BASKI SÜRGÜN TUTUKLAMALARA KARŞI, KARANLIĞA TESLİM OLMA YACAIMIZI 21 ARALIK’TA Bir Günlük Uyarı Grevi İle Seslerini Duyuran Arkadaşlarımızı Selamlayarak Sözlerime Başlamak İstiyorum.
Bu gün aynı zamanda çalışan gazetecilerin günü, Stajyer adı altında yıllarca sömürülen,sigortasız çalıştırılan, Sendikalaşmaları engellenen, deprem bölgesinde görev yaparken, sağlam denen bir otelin altında can veren , 35 sivilin can verdiği Uludere Katliamı’na ilişkin yaptıkları haberleri iktidarın talimatıyla 13 saat yayınlamadan bekletilen, muhalif oldukları için kendilerini bir anda kapının önünde bulan , basılmamış kitapları yasaklanan, tutuklanan gazetecilere bin selam olsun Hayatımızın her alanı, yeniden şekillendirilip, biçimlendirildiği için; Ülkemizde gündem o kadar hızlı gelişip değişiyor ki, günlerce, aylarca konuşulması gereken bir olay, diğer bir olay ile üstü örtülüyor ve unutturulmaya çalışılıyor.
Söz gelimi; Lisede, dersliklerinde olmaları gereken gençlerimizin, hayatlarını hiçe sayarak kardeşlerini okutmaya, en temel ihtiyaçlarını karşılamak için üç beş kuruş kazanmaya mahkum edilmesi, devlet politikalarının bir sonucu olduğunun; böylesi bir boyut göz ardı edildiğinde dahi kaçakçılıkla mücadelede savaş uçaklarının, bombaların, silahların kullanılmayacağı tartışma götürmez bir gerçekliğinin, Sivilleri hedef haline getiren bu kör şiddetin arkasında kim olursa olsun gerekçesine bakılmaksızın kınanması, toplumun vicdanında mahkum edilmesi gerektiğinin; Zenginlerin tüm gücüyle vergi kaçırdığı bir düzende, katledilen Uludereli gençlerin yaptığı mazot, sigara alışverişine dikkat çekiliyorsa, ortada sınıfsal bir şımarıklık olduğunu konuşurken; gündem bir anda değişiyor.
Biz diyoruz ki;
“Emekçilerin Maaş Artışları TÜİK ‘in Değil Halkın Enflasyonuna Göre yapılmalıdır!”
2011 yılı enflasyonu, tahminlerinin iki katı üzerinde gerçekleşmiştir. Çarpıtılmış enflasyon rakamlarına göre yapılacak artışı allayıp pullayıp “müjde” olarak yansıtanlar, Türkiye’de emeği ile geçinenlerin bin bir zorlukla yaşamlarını sürdürmeye çalışmasını görmezden gelmeye devam etmektedir. Enflasyon hesaplamalarında yıllardır halkın temel ihtiyaçlarıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, deve eti, ördek eti, pinpon topu gibi ürünleri de dikkate alan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Aralık ayı ve 2011 yılı enflasyon rakamlarını açıklamış bulunuyor. Buna göre; Aralık ayında yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 10.45, üretici fiyatlarında ise yıllık yüzde 13.33 olarak açıklandı. Ancak halkın günlük yaşamın her alanında karşılaştığı enflasyon ile TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları arasında uçurum vardır. Ülkemizde yaşayan herkes, elektrik, doğalgaz, su faturasını, kirasını öderken, yiyeceğe, giyeceğe, ulaşıma harcama yaparken kısacası hayatın her alanına yansıyan gerçek enflasyonun TUIK’in rakamlarının çok üzerinde olduğunu yaşayarak görmektedir.
Okullar, Diyanet ve Müftülüklerin Hizmetinde Olan Kurumlar Haline Getirilmiştir.
AKP’nin iktidarda Olduğu 9 yıl içinde eğitimin dinselleştirilmesi uygulamaları adım adım hayata geçirilmiştir. Eğitimin toplumun geleceği açısından taşıdığı önem dikkate alındığında, eğitim müfredatının biçimlendirilmesinden pratik uygulamalara kadar hemen her alanda dini öğelerin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim sürecine eklemlenmeye çalışılması dikkat çekici hale gelmiştir. Kur’an kurslarındaki yaş sınırının kaldırılması ;2007 yılında, hiçbir bilimsel yanı ve dayanağı olmayan, Kültür Bakanlığı’nın bile kütüphanelere konması için olumlu görüş bildirmediği, Harun Yahya’nın “Yaradılış Atlası” adlı kitabı Türkiye’deki bütün Biyoloji ve Felsefe öğretmenlerinin adına okullara gönderildiği hatırlanacaktır. Yine önceki yıllarda Valilikler ve Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından verilen izinlerle bir takım dernek ve çevreler tarafından birçok il ve ilçede okullar ve öğrenciler üzerinden organize edilmeye çalışılan ve neredeyse ulusal bir etkinlik düzeyine çıkarılan “Kutlu Doğum Haftası” geçtiğimiz yıl yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı genelgesiyle okullarda dini siyasete alet eden yaklaşımlar yaygınlaştırılmıştır.
Temel ilkesi laiklik olan bir eğitim sisteminde, dini açısından önemli olan bir etkinliğin, Diyanet lşleri Başkanlığı; Milli Eğitim Bakanlığı, 81 il Valiliği ile İl Müftülüklerine gönderdiği yazıyla düzenlediği 10 günlük umre turunun, tüm okullara duyurulması, ilköğretim ve ortaöğretimde öğretmen, öğrenci ve velilere umreye katılım çağrısı yapıp, katılacakları “acele ve günlü olarak” bildirmesinin istenmesi, laik eğitim ilkesinin bizzat devlet kurumları tarafından açıkça ihlal edilmesinden başka anlam taşımamaktadır.
Yıllardır adım adım ve bilinçli bir şekilde hayata geçirilen bu uygulamalar kesinlikle birer tesadüf değildir. Bütün bunlar eğitimi, devlet eliyle “dinselleştirme” politikalarının açık bir uzantısıdır. “Umre ziyareti” konulu son uygulamayla, okulları diyanet işleri başkanhığının ve müftülüklerin hizmetinde olan ya da olması gereken kurumlar olarak değerlendiren zihniyetin somut bir yansımasıdır.
12 Yıl Kademeli Eğitimin Temel Hedefi, Öğrencileri İmam Hatip Liselerine Yönlendirmektir!
İlk dört yılı bitiren öğrencinin halen devam ettiği ilköğretim okuluna gidebileceği gibi başka bir okulun “ikinci kademesine” devam edebilecek olmasıdır. Bu düzenleme, açıkça ilköğretim dördüncü sınıftan itibaren öğrencileri imam hatip okullarına yönlendirmektir. Her ne kadar bu düzenleme “mesleğe yönelme” şeklinde dile getiriliyor olsa da ilköğretim dördüncü sınıfta okuyan bir çocuğun pedagojik olarak, kendi iradesiyle meslek seçimine yönelmeyeceği ortadadır. Eğitim politikaları belirlenirken, gerçek ihtiyaç üzerinden belirlemeler yapılmalı ve siyasi iktidarın siyasal tercihleri üzerinden öğrencilerin geleceği ile oynanmamalıdır. Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı zorunlu eğitimi kademeli hale getirme uygulaması ile eğitim sisteminden çok, siyasal amaçlarla hareket etmektedir. AKP Hükümeti ve Milli Eğitim Bakanlığı böyle bir amaçlarının olmadığını ispat etmek istiyorlarsa, zorunlu eğitimi 2 yıl okul öncesi, 9 yıl ilköğretim ve 4 yıl ortaöğretim olmak üzere 15 yıla çıkarmalıdır. Eğitim Sen, ders programlarının yeniden gözden geçirilerek zenginleştirilmesi ile ilgili önlemlerle birlikte zorunlu eğitimin 15 yıla çıkarılmasını, öğrencilerin ilköğretim süresince ilgi ve yetenekleri doğrultusunda rehberlik ve yönlendirme eğitimi almalarını önermektedir. Mesleğe yöneltme, AKP’nin hedeflediği gibi ağırlıklı olarak dini eğitim veren okullara değil; teknik bilimler, fen bilimleri, sosyal bilimler vb. alanlara yönlendirme şeklinde olmalı, öğrenciler Bakanlık’ın ya da ailelerinin yönlendirmesiyle değil, eğitim sürecinin başından sonuna kadar kendi ilgi ve yeteneklerine göre bir eğitim sürecini yaşamalıdır.