29 Nisan 2024
  • Manisa24°C
  • İzmir26°C

ROMANTİZM, BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK NE KADAR GERÇEKÇİ?

İdil Tütüncü Aydar

11 Nisan 2023 Salı 12:10

Romantizm, bir propaganda aracı olarak ne kadar gerçekçi?

14 Mayıs 2023’te gerçekleştirilecek olan cumhurbaşkanlığı seçimine az kala, kamuoyu, medyada yer alan çeşitli siyasi partilerin aday listelerine ilişkin bir kanı oluşturmaya çalışırken, kimi siyasetçilerin kullandığı romantik retorik dikkat çekiyor. Ancak bir sevgilinin ifade edebileceği türden, tutku dolu sözlerin siyasete uyarlanması, vatandaşın, devletin çeşitli düzeydeki karar ve uygulamalarını etkileme eylemi olan siyasal katılımını, bulunduğu bağlamdan bir romantik kadın-erkek ilişkisi bağlamına çekerek saptırırken; romantizmin yoğunlukla işlendiği medya ve sosyal medyayla fazla haşır neşir olan milletimizin, bunun sonucunda yaşadığı değişimin kalıcı olması tehlikesinin de bulunması, sorumlu siyasetçilerin göz önüne alması gereken bir gerçektir.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılında gerçekleşecek olan bu seçimin, siyasi söylemin, toz pembe hayallerin gerçekleşeceği, kaybolan bir gülüşün yeniden yerine geleceği, söz verme, gurur duyma gibi kişiselleştirilmiş ifadelerin karşılık bulacağı bir “seçim” olacağı propagandasını yapmak ve beslemek, başta Kurucu Liderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, milletimize yapılmış en hafif ifadeyle büyük bir saygısızlıktır.

Değerli tarihçi Şevket Süreyya Aydemir’in bir yazar betimlemesiyle ifade ettiği ve Mustafa Kemal Atatürk’ü anlattığı “Tek Adam” adlı kitabının, hiçbir ilgisinin bulunmadığı bir siyasetçiye uyarlanarak, “adam sayısı” üzerinden inşa edildiği bir siyasi söylem ne kadar ilginç ise bir romantik kadın-erkek ilişkisinin milletimizin karar vereceği 14 Mayıs seçimine uyarlanması da o kadar ilginçtir.

Siyaset dünyasında, sosyal medya aracılığıyla duygu toplumuna dönüştürülmüş bir milletin yapacağı bir siyasal sistem tercihine “oynanması” ve Amerika’dan dünyaya yayılarak, bir malı satmak için reklam yapma konusunda ustalaşmış firmalar tarafından üretilen kampanyaların benzerlerinin siyasete bir şov biçiminde uyarlanması, propagandanın gelecekte geleceği yeri şimdiden göstermesi bakımından bir örnek niteliği taşımaktadır. Ancak, söz konusu olan bir siyasal seçim ise bunun duygusal olarak karşılığının, birlik ve beraberlik dışındaki kavramlar olmadığını ifade etmek gerekir. Ayrıca bu söylemi, 1946-1964 yılları arasında doğarak boomers (1) olarak ifade edilen ve siyaseten “liderlik sultası” olarak tanımlanacak kadar çokça bir süreyi, mensubu olduğu siyasi partideki koltuğunda geçiren yaşlı kuşak siyasetçilerin tercih etmesi ise ayrı bir yazının konusudur. Asıl karar vereceğimiz ise kişi kültürü üzerinden yapılacak olan bir siyasal tercih değil, bir siyasal sistemin tercih edilmesidir.

Siyasal sistemleri, çoğulcu, tekilci ve geri kalmış ülke rejimleri olarak üç sınıfa ayırdığımızda, milletimizin katılımıyla gerçekleşecek olan 14 Mayıs seçiminin, siyasal veya sosyal demokrasiyi içeren  çoğulcu bir rejimi mi, diktatörlük kuramı, Marksist veya faşist rejimleri içeren tekilci bir rejimi mi yoksa az gelişmiş demokrasi, tek partili rejim veya askeri diktatörlüğü içeren geri kalmış bir ülke sistemini(2) mi sonrasında getireceğine, 15 Mayıs’ta hep birlikte şahitlik edeceğiz. Bu seçimin sonucu ayrıca bilgi toplumuna mı yoksa duygusal yönden sömürülmeye uygun hale gelmiş bir duygu toplumuna mı dönüştüğümüzün de bir göstergesi niteliğinde olacak.

Şimdiden, yüksek katılımlı ve süreçlerin çok dostane yaşanacağı bir seçim günüyle birlikte, seçim sonucunun da milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.

Kaynakça;

1-  www.edigitalagency.com.au

2- Siyasal Sistemler, Ahmet Taner Kışlalı

 

Yorumlar