04 Mayıs 2024
  • Manisa16°C
  • İzmir15°C

KORKU YORUM!

Halil Erdost

16 Ekim 2015 Cuma 17:22

Korku Yorum!

            Şu son bir yıla gelinceye kadar, ülkemin, ulusumun geleceği adına, zaman zaman endişelerim olmasına rağmen, korkmuyordum. Umut, yüreğimin, gönlümün, düşüncemin  çok önemli bir bölümünü kaplıyordu. Gördüğüm bazı olumsuzluklar karşısında acabalarım oluyordu ama hemen yok, mümkün değil, biz Irak gibi, Suriye gibi, Mısır gibi, Libya gibi, İran gibi olamayız diyordum. Biz Mevlana’ların, Yunus’ların, Hacı Bektaş-ı Veli’lerin, Pir Sultan Abdal’ların oluşturduğu inanç ve kültür toplumunun içinde yoğrulmuş bir ekin tarlasıyız. Biz “en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir” diyen bir anlayışı kabul etmişiz. Bizde kin olmaz, nefret olmaz, çirkinlik olmaz, biz kederde birleşerek dertleri küçülten, sevinçte birleşerek mutlulukları büyülten kaynaşmış, farklı etnik kökenlerden gelsek bile etle-tırnak gibi iç içe girmiş, insan olma ortak paydasında buluşmuş bir toplumuz diyordum. Ama şimdi korkuyorum.

            Çünkü “Yurtta sulh, Cihanda sulh” ilkesi üzerine kurulmuş bu devletin yöneticileri “komşularımızla sıfır sorun” diye oluşturdukları politika ile neredeyse bütün komşularımızla bizi düşman etti. Topraklarımızdan Suriye’ye bomba taşıyan uçaklar kalkıyor. Rusya ve İran ile savaşın eşiğine geldik. Irak’ı sürekli bombalıyoruz.

            Korkuyorum, çünkü ülkemin bir bölümünde şehirler arası yollarda yolculuk yapmak bile cesaret ister hale geldi.

            Korkuyorum, çünkü 38 yıllık öğretmenliğim boyunca son dört-beş yılda ki kadar eğitim-öğretim ile ilgili uygulamaların yargıya taşındığı bir başka dönem hatırlamıyorum. Hiç olmazsa yargıdan çıkan kararlar sorunu çözse hadi yine anlayacağım ama sorunu çözmediği gibi yeni sorunlar yaratıyor.

            Korkuyorum, çünkü yakın geçmişe kadar, ürettiği tarım ürünleri ile kendi kendisine yeten dünyanın yedi ülkesinden biri diye övündüğümüz ülkemizde, tarım toprakları boş kalırken, dışarıdan tarım ürünleri ithalatı her geçen gün artıyor.

            Korkuyorum, çünkü özellikle gençlerimiz arasında gelecek kaygısı had safhada, devlete duyulan güven sürekli düşüyor, askere gitmemek için her türlü çareye başvuranların sayısı artıyor, paylaşmanın yerini ben merkezcilik, hoşgörünün yerini acımasızlık alıyor. Fikirler tartışılmıyor, tenkitler-tehditler almış başını gidiyor. Gençlerimiz kalabalıkların içinde yapayalnız, tabletini kaybettiğinde bir uzvunu kaybetmiş gibi kalıyor.

            Korkuyorum, çünkü siyasilerimiz ulusumuzu acıya boğan olaylar karşısında bile bir araya gelemiyor. Siyaset sorun çözme alanı değil sorun yaratma mekanizması haline geliyor.

            Korkuyorum, çünkü, madenlerde, fabrikalarda, trafikte, miting meydanlarında, terörist saldırılarında onlarca, yüzlerce canlar gidiyor, sorumlular, bırakın İzmit Körfez Köprüsü inşaatında kopan halkanın (kendi sorumluluğunda olmadığı halde) sorumluluğunu üstlenip intihar eden Japon mühendisin yaptığını yapmak, hiç olmazsa olay açıklığa kavuşturuluncaya kadar istifa etme basiretini bile gösteremiyor.

            Şeyh Edebali’nin Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan damadı Osman Gazi’nin ”bey” olması üzerine, O’na yaptığı

            “Ey Oğul! Bey’sin bundan sonra öfke bize; uysallık sana . . .

            Güceniklik bize; gönül almak sana. . .

            Suçlamak bize; katlanmak sana. . .

            Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana . . .

            Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana . . .

            Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana . . .

            Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana . . .

            Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana . . . “ nasihatini bilip, bu günün yöneticilerine baktığımda daha bir korkuyorum.

            Ve ülkemizin geleceği adına, ey ulusum kendine gel, küçük çıkarlar uğruna geleceğimizi tehlikeye atma diyorum.