17 Mayıs 2024
  • Manisa27°C
  • İzmir25°C

ELEŞTİRME – TARTIŞMA – HOŞGÖRÜ

Halil Erdost

09 Ocak 2017 Pazartesi 17:55

ELEŞTİRME – TARTIŞMA – HOŞGÖRÜ

            Eleştirilmeyi tahammül etmek, tartışma (kavga – gürültü – kapışma değil) kültürünü oluşturmak, hem bizim kültürümüzün, hem de batı kültürünün gelişim süreçlerinde çok önemli bir yere sahiptir. Herhangi bir fikrin tartışmaya açılması, doğruya ulaşmanın olmazsa olmaz koşuludur. Bundan dolayı Hanefi Mezhebi’nin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife (699-767) “Benim, hayatta en çok zevk aldığım şey tartışmaktır. Tartışmada da en hoşuma giden benden daha bilgililerle tartışmaktır. Bundan daha çok hoşlandığım ise tartışmada yenilmektir. Çünkü her yenilişimde yeni bir bilgi öğrenirim” derken; Fransa’nın aydınlanmacı yazar ve düşünürlerinden Voltaire (1694 – 1778) Ebu Hanife’den yaklaşık bin yıl sonra, “düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekliyorum” demiştir.

            Düşünce özgürlüğü, insanların düşündüklerini söyleyebilmesi ve düşüncelerin tartışılabilmesi, dayatmacılığın önündeki en büyük engeldir. Bu engelin kaldırılması en azından hoşgörünün ortadan kalkması demektir ki hoşgörünün olmadığı yerde ne saygıdan, ne sevgiden söz edilemez.

            İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Profesörü rahmetli Ali Fuat Başgil (1893-1967) “En tehlikeli fikir eleştirilemeyen fikirdir.” diyor. İçinde bulunduğumuz bu günler yurdumuzda, tüm ulusumuzu ilgilendiren anayasa değişikliğinin değerlendirildiği günlerdir. Böyle dönemler fikirlerin katılımcı bir anlayışla herkes tarafından tartışılabildiği, herkesin düşündüklerini özgürce söyleyebildiği dönemler olmalıdır. Anayasa, tüm toplum kesimleri tarafından tartışılarak, o toplumu oluşturan bütün bireylerin ve kurumların hak ve sorumluluklarını ve sorumluluklarını yerine getirmeyenlere uygulanacak yaptırımları kapsayacak biçimde oluşturulmalıdır.

            Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği yüzlerce kararda şu vazgeçilmez ifade yer almaktadır: “Sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşünceler değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz yada yanlış bulduğu, onları rahatsız eden, kırıcı, çarpıcı haber ve düşünceler de serbestçe ifade edilebilmelidir.” Bu yüksek mahkeme niçin böyle bir kararın altına imza atıyor? her şeyden evvel fikir ve ifade özgürlüğünün toplumların gelişmesinin motor gücü olduğunu biliyor ve buna inanıyor. İkincisi de insanlar, genel kabul görmese de duygu ve düşüncelerini ifade ederek, bastırılmış, dışlanmış duygusuna kapılmıyor. Bastırılmışlık,  dışlanmışlık duygusu olmayan toplumlarda rahatlama duygusu gelişir. Bu duygunun geliştiği toplumlar toplumsal kaynaşmanın daha rahat olduğu toplumlardır.

            Milli birlik ve dayanışmaya en çok ihtiyacımız olan bu günlerde bu rahatlama ortamını yaratmalıyız. Bu konuda başta siyasiler ve devlet görevlileri olmak üzere hepimize görev düşmektedir. Hoşgörü ortamını mutlaka oluşturmalıyız.