Beyin Mühendisi
Türkiye vargücü ile yerel seçim sığlığında dere depe düz giderken başka dünyalar olduğunu unutuveriyoruz.
Başka dünyalarda beyin mühendisliği diye bir meslek oluşuyor. Gıpta ederek okuyorum.
Artık yavaştan yeni kelimeler öğrenmek zorundayız. Yok, uyduruk kelimeler değil, gereksinimden doğan kelimeler ve bu kelimeler bizim günlük lisanımıza girecekler.
Optogenetik uyarma örneğin veya beyinlerin ortaklaşa kullanılması için birbirlerine bağlanması: alıcı ve verici beyinler. Veya elektronik protezler: Makinayı insanların düşünceleri ile hareket ettirebilmeleri için şuuru açık insanların beyinlerine elektrodlar yerleştiriliyor ve düşünce ile bağlı oldukları makinayı hareket ettirebiliyorlar.
Optogenetik uyarma demek beynin içine ışığa hassas genetik malzeme yerleştirip ışıkla uyarabilmek ve örneğin kör farenin görebilmesini , veya bir diğerinin istendiği an uyumasını, şehvet duymasını vs. sağlamak demek.
Obama Aya insanın çıkması ile mukayese ettiği beyin çağını başlattı. Brain initiative Apollo projesi ile mukayese ediliyor. Şu an sadece 100 milyon dolar ayrıldı bu hedef için. Ama yakında daha büyük bütçeler olacağı kesin. Beyin komplike bir elektronik alet olarak ölçülüyor. Bundan 2 yıl evvel hayal olarak görülen tüm beyin aktivitesini ölçme ve çeşitli bölümlere elektrodlar konularak uyarma çalışmaları başladı.
Örnek olarak bir kaza sonunda boyundan aşağısı felç olan bir hasta bu çalışmalar sonunda bir mekanik kolu çalıştırabiliyor. İlerde mekanik bacaklar konulması artık çok büyük bir adım değil. İki beyin birbirine bağlanabiliyor ve öğrenen ve öğreten bilgi paylaşabiliyorlar. Bu farelerde şu an mümkün. Duke Üniversitesinde bu yıl yapıldı bile.
MIT de gene bu yıl hiç tecrübe etmedikleri şeyleri hatırlama yetisi beyne verilen ışık uyarıları ile farelere verilebildi. Bu bazı kötü anıların beyinden silinebilmesi veya önemli tecrübelerin beyine yerleştirilebilmesinin kapısını açacak. Viyana’da araştırmacılar deney tabağında mercimek büyüklüğünde küçük beyinler yaratabiliyorlar bu şekilde birçok hastalık daha kolay incelenebiliyor.
MIT de 30 yaşındaki Ed Boyden bu tür çalışmaların öncülerinden biri, bir ışık uyarısı ile fareleri anında uyutabiliyor ve uyandırabiliyor. Nano iplikler üzerine sinir hücreleri konulabiliyor ve elektrik akımlar ölçülebiliyor. Hücreye küçük elmaslar yerleştiriliyor ve hücre “dinlemeye” alınıyor. Bundan beş yıl önce hayal bile edilemeyen veriler toplanıyor. Tüm beyin orkestrasını inceleyenler yakında bizlere yepyeni melodiler bulacaklar.
Şizofreni depresyon gibi hastalıklar için yakında bazı beyine yerleştirilen elektrodlar vasıtası ile tedavi akla yakın gözüküyor. Kulağın içine Coclear implant ile sağırların duyabilmesi artık rutin haline geldi. Laboratuarda ultrasonu bile duyan “siber kulaklar” geliştiriliyor. Alman der Spiegel dergisi konuyu bu hafta kapak yaptı. Futbol Dünya Şampiyonasında konuyu dünyaya tanıtmak için açılışta topa bir elektronik protezli bir felçli vuracakmış.
Argus II ile görmeyenelerin gözünün içindeki retina tabakasına yerleştiriliyor ve gözlükteki bir videokamera ile 6o ölçü birimi gördüklerini retinaya aktarıyor ve beyin bu şekilde en azından şimdilik kabaca “görebiliyor”. Kullanılan teknoloji izinler alındığında eskimiş oluyor. Yani laboratuardaki bulguların insana yansıması bazen on yıl falan alabiliyor.
Önümüzdeki 30 yıl içinde yepyeni bir dünyada yaşayacağımız kesin. Acaba hala lider sultası olacak mı 30 yıl sonra Türkiye’de? Yeni bir seçim kanunu çıkartabilecek miyiz?