• BIST 8718.11
  • Altın 2245.316
  • Dolar 32.3297
  • Euro 35.1766
  • Manisa 6 °C
  • İzmir 7 °C
  • Kasiyer Aranıyor
  • Amerikan Kültür Erken Kayıt Dönemi Başladı
  • Kuzey Ege Kurs Erken Kayıt Dönemi başladı
  • Louka Döner ve Et Lokantası İftar Menüsü
  • Ön Muhasebe ve Sevkiyat Personeli Aranıyor
  • Yapı Markette Çalıştırılacak Personel Aranıyor
  • Ön Muhasebede Çalıştırılmak Üzere Bayan Personel Aranıyor
  • SPESYA FOOD Firması Takım Arkadaşları arıyor
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Forklift Operatörü Aranıyor
  • Sürücü Belgelerinin Değişiminin Son Tarihi 31 Aralık 2024
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Deniz Kurs’ta İngilizce Hazırlık Sınıfları Kursları Başlıyor
  • Pusula Kurs’ta İngilizce Sınıflarına Hazırlık Kursu başlıyor
  • İkinci el saç ve sandaviç panel bulunur

Üretmeden tüketmek

Halil Erdost

Üretmeden tüketmek

“Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar, evvela haysiyetlerini , sonra hürriyetlerini , daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.”

                                                                                                
                                                           Mustafa Kemal ATATÜRK

            İnsan egosunda (nefs),  yoğun emek koymadan, sıkıntı çekmeden rahat yaşamak  arzusu hep vardır ve bu doğaldır. Ancak her doğal olan şeyin  gerçekleşmesi  mümkün müdür? Hayır. Çünkü ‘’hazıra hazine dayanmaz.’’ İnsanlar hayat standartlarını yükseltmek için kazanmak zorundadırlar. Kazanmanın en hakça olanı ise çalışmak ve üretmektir. Üretmeden tüketmek, var olan kaynakların süreç içinde tükenip gitmesine ve dolayısıyla muhtaç duruma düşmeye sebep olmaktadır.

            Bireyler için geçerli olan bu durum elbette ki kurum, kuruluş ve devletler için de geçerlidir.Hatta bunlarda hele liyakat ve vicdan sahibi olmayanlar iş başında ise üretmeden tüketme olayı çok daha sorumsuzca ve hatta kurumun itibarı adına yapıldığı savunularak yapılabilmektedir.Özellikle bizim de içinde bulunduğumuz Orta Doğu ülkelerinde öylesine ihtişamlı ve debdebeli bir yaşam sergilenmiştir ki bugün Orta Doğu ülkelerinin geri kalmışlığının altında bu gösterişli yaşam uygulaması yatmaktadır.Bu durumu iktisat tarihçisi Charles Issawi 1982 yılında yayınladığı (An Economic History of Middle East and North Africa – Kuzey Afrika ve Orta Doğu’nun Ekonomi Tarihi) kitabında şöyle dile getiriyor : “ Japonya geleneksel tüketim kalıpları içinde modern üretime öncelik verirken, bunun aksine Orta Doğu’da yüksek ve orta sınıflar Avrupa’nın üretim metotlarını öğrenmekte başarısız oldular.Avrupai tüketim, kıyafet ve konaklara yöneldiler.”Charles Issawi’nin sözünü ettiği dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun Tanzimat Dönemi’ni (1839-1908) de kapsar.Bakın bu dönemin en ünlü tarihçisi Cevdet Paşa (1822-1895) Sultan Abdülhamid’e Arzlar (Maruzat) adlı kitabında , dönemin padişahlarından Abdülmecid dönemi (1839-1861) için ne diyor :”Bakanlar ve yüksek devlet ricali fayton ve araba edindikleri gibi saray-ı hümayunda da mükellef araba ve tecemmülat-ı saire (diğer lüksler) yüzünden devlet iflas noktasına gelmiştir.” Devlet ricalinin bu yaşam biçiminin halka yansımış hali Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı romanında anlatılmıştır.(11 Eylül 2018 Taha AKYOL-Araba Sevdası)

            Üretmeden lüks içinde yaşama biçimi maalesef günümüzde de devam etmektedir.Sayıştay’ın 2016 yılı Denetim Raporu’na dayalı olarak , Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı (Külliye) için yapılan “Saray para yutuyor, sadece temizlik masrafları 2 milyon TL” haberlerine karşılık 05.10.2017 tarihinde Cumhurbaşkanlığınca yazılı bir açıklama yapılmıştır.Açıklamada “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en yüksek temsil makamı , dolayısıyla ülkemizin vitrini olan Cumhurbaşkanlığı nezdinde ki faaliyetlerin ‘itibardan tasarruf olmaz’ anlayışı ile ülkemizin vakarına yaraşır şekilde yürütme mecburiyeti vardır.Bununla birlikte tüm bu hizmetler hem Türkiye’nin büyüklüğüne ve itibarına yakışır kalitede hem de en uygun maliyetle gerçekleştirilmiştir.” denilmiştir.

            5 Eylül 2018 tarihli Hürriyet gazetesinde Neşe KARANFİL ,”Kamuda taşıt alımlarının 2010 yılında 265,7 milyon lira iken bu rakamın 2016 yılında 1,1 milyarı hava taşıtı olmak üzere 2,3 milyar liraya çıktığını” yazmıştır.

            Oysa itibar ne saraylarla ne de lüks gösterişli arabalarla sağlanmaz.İtibar üretim ve üretimin hakça paylaşılmasıyla sağlanır.Bunun böyle olduğunu aşağıdaki gerçeklerde göstermektedir.Çizelgede verdiğim ülkelerin GSYH’lerine (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla:Bir ülke sınırları içerisinde belli bir zaman içinde üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden değerinin ifadesidir.) ve o ülkenin yönetildiği binaların büyüklüklerine dikkat etmenizi istiyorum.
01-129.jpg

Bu yazı toplam 2690 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
REKLAM ALANI
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Amerikan Kültür Dil Kursu
  • Kuzey Ege Kurs
  • Kuzey Ege Kurs
1/20
Başlangıç Tarihi
Başlangıç Tarihi
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 Akhisar Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.