Sen kral değilsin
Uzun zamandır ortalarda görünmeyen ilham, çıktı da geldi ama nasıl geldi? Aylardır hani Corona dedikleri “Taç Virüs” hikayeleri başlamadan da önce kafamın içinde yalnızca şu cümle dolaşıyordu: “Tüm bu hareket durmak için.” Farklı zamanlarda, farklı şekillerde hatırlatıyordu kendini bana.
Önce yogada nefeslerle harekete geçen diyaframımız yavaşlatıyor zihnimizi. Sonra bir gerip bir gevşeyerek yaptığımız duruşlarla rahatlatıyorduk bedenimizi. En sonunda hiç kıpırdamadan öylece kalıyorduk. Çok keyifli bir meditatif halde içimize döndürüyorduk gözlerimizi. Velhasıl tüm bu hareket durmak içindi. Biz hiç kıpırdamadığımızı düşünürken aslında milyarlarca elektron dönüp duruyordu bedenimizin içinde. Durağanlıkta sonsuz bir devinim hali.
İşte yine geldi aklıma aynı cümle: Tüm bu hareket durmak içinmiş meğer. Etrafta çılgın bir kalabalık. Her geçen gün artan evler, arabalar ve insanlar. “Nereye yetişiyorsunuz, nereye koşturuyorsunuz? Bir durun, düşünün.” derken bir şey oldu: Cansız halde iki metre öteye gidemeyen bir virüs, üç ayda dünyayı kapladı. Şimdi herkes sokağa adım atmaya korkuyor ve baharın gelişini camların ardından izliyor.Doğa, insan eli değmeden uyanıyor. Yıllardır “Şu insan dünyanın mikrobu.” diyordum kendi kendime. Tarım devriminden bu yana gökyüzünden biri bizi gözetlese sanırım şöyle düşünürdü: “Yeşile ve maviye boyanmış bu gezegende o da ne! Kahverengi bir leke. Leke büyüyor, kocaman oluyor. Aman Allah'ım, bir de griler çıktı! Hızla dünyaya yayılan çirkin betonlar. Doymak bilmez insanlık, tozu dumana kattı. Önüne geleni yok ediyor; dünya ağlıyor, ölüyor.” Sonunda dünya, insana savaş açtı. Virüsün dili olsa da konuşsa ne derdi acaba? “Ah insanoğlu, kendini bu gezegenin hükümdarı sanıyordun ya! Anla artık. Sen kral değilsin, o taç da senin değil.”