• BIST 8718.11
  • Altın 2247.132
  • Dolar 32.3242
  • Euro 35.1624
  • Manisa 6 °C
  • İzmir 7 °C
  • Kasiyer Aranıyor
  • Amerikan Kültür Erken Kayıt Dönemi Başladı
  • Kuzey Ege Kurs Erken Kayıt Dönemi başladı
  • Louka Döner ve Et Lokantası İftar Menüsü
  • Ön Muhasebe ve Sevkiyat Personeli Aranıyor
  • Yapı Markette Çalıştırılacak Personel Aranıyor
  • Ön Muhasebede Çalıştırılmak Üzere Bayan Personel Aranıyor
  • SPESYA FOOD Firması Takım Arkadaşları arıyor
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Forklift Operatörü Aranıyor
  • Sürücü Belgelerinin Değişiminin Son Tarihi 31 Aralık 2024
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Deniz Kurs’ta İngilizce Hazırlık Sınıfları Kursları Başlıyor
  • Pusula Kurs’ta İngilizce Sınıflarına Hazırlık Kursu başlıyor
  • İkinci el saç ve sandaviç panel bulunur

Mavi Vatan’da Kuş Uçurtmamak!

Levent Sevgi

Mavi Vatan’da Kuş Uçurtmamak!

 

Bölgemiz kaynıyor! Ege Denizi ve kronik Türk-Yunan çatışması; Türk Boğazları, Montrö Antlaşması ve Karadeniz’de Rusya – Ukrayna gerginliği; Doğu Akdeniz ve zengin hidrokarbon kaynakları nedeniyle bölgede yirmiden fazla ülkenin gemilerinin cirit atması; adeta ateş çemberindeyiz! Ege’yi bir barış denizi yapmak Türkiye ve Yunanistan’ın elinde. Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazını kapsayan Türk Boğazları uluslararası nitelikte, ancak Montrö Türkiye’nin bir egemenlik tapusu. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyısı olan Türkiye’nin çıkarlarının gözetilmediği hiçbir adım çözüm olmayacak. Türkiye güçlü olmak, dik durmak ve ulusal çıkarlarını korumak zorunda. Bunun için sağlam ekonomi, caydırıcı askeri güç ve akıllı uluslararası diplomasi gerek. Ancak yetmez; çevresinde olan biteni kesintisiz izlemesi, gözetlemesi şart. Özetle, bilgi temelli olmalı her şey. Çünkü bilgi hem bekadır hem güçtür!

 

On yıllar önce hayalim böyle bir tümleşik gözetleme sistemini, hem de tamamen yerli ve milli olanaklarla gerçekleyebilmekti! Geçen hafta köşe yazımızın konusu Yüzey Dalgalı HF Radarları idi. Bu haftaki yazımız ise Mavi Vatan ve bir tümleşik gözetleme sistemi üzerine. Ama önce terimler ve tanımlar!

 

Karasuları, uluslararası denizcilik hukukunda bir devletin deniz kıyıları boyunca kendi egemenliği altında olan, genişliğine kendisinin karar verdiği bölgedir. 19. Yüzyıla dek bu bir top atımı mesafeydi; yani yaklaşık 3 Deniz Mili (1 nm = 1852 m). Bugün çok farklı olabiliyor. Örneğin, 1923 Lozan antlaşmasında Ege’de Türkiye ve Yunanistan karasuları 3 nm idi. 1936’da Yunanistan, 1964’te Türkiye karasularını 6 nm’ne çıkardı. Yunanistan yıllardır bunu 12 nm’ne çıkarmak ve Ege’yi bir Yunan gölü yapmak istiyor. Türkiye ise bunu savaş nedeni sayıyor. Genişliği değişen karasularının 200 nm olduğunu iddia eden ülkeler var.  

 

Kıta sahanlığı, bir ülkeyi oluşturan kara parçasının uzantısı olan ve genelde denizde 200 m derinliğe kadar olan bölgeyi tanımlar. Kara platformu da denen bu bölge kara parçasını çevreleyen görece sığ ve eğimli alana verilen addır. Kıta sahanlığı kıyı ülkenin doğal hakkıdır.

 

Münhasır Ekonomik Bölge Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgâr enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip olduğu, aynı zamanda, her türlü kaçakçılığı, terörizmi, kaçak avlanmayı önleme gibi yükümlülüklerinin de olduğu deniz bölgeleridir. Kıyıdan 200 Deniz Miline kadar uzanır. Münhasır Ekonomik Bölge kıyı ülke tarafından BM’ne bildirilerek ilan edilir.

 

Mavi Vatan ise Türkiye’nin Karadeniz, Akdeniz ve Ege’de uluslararası yasalara ve sözleşmelere göre ilân ettiği tüm bu bölgeleri kapsayan Deniz Yetki Alanlarıdır (Şekil 1). Yani karasuları, kıta sahanlığını ve münhasır ekonomik bölgeleri kapsayan bir doktrin. Bunun sözde kalmaması için gerek koşul bu bölgelerde egemenliği göstermek. Bunun etkin bir yolu ise mavi vatanda her türlü su-üstü ve hava unsurlarını 24-saat, kesintisiz izlemek; deyim yerindeyse kuş uçurtmamak!

 

Yüzey Dalgalı HF Radarları bu iş için uygun algılayıcıların başında geliyor. Tam da benim ilgi ve uzmanlık alanlarımdan birisi yani. 1993 – 1998 arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK) için Uzun Ufuk projesini tasarlamıştık. Tüm fiziksel ve matematiksel modelleme ve bilgisayar simülasyonlarını yapmıştım ve çok önemli makaleler yayımlamıştım. Ardından, aldığım davet üzerine Raytheon Kanada firmasının Bilimsel Araştırma grubuna katıldım ve bu radarlarla ilgili yoğun test ve deneme çalışmalarının içinde yer aldım. Çok verimli geçen bu çalışmalardan da çok sayıda bilimsel makale yayımladık. Bu alanda uluslararası tanınır bir araştırıcıydım artık. Kanada’dayken TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (TÜBİTAK-MAM) Bilişim Teknolojileri Araştırma Enstitüsünden (BTAE) Elektronik Sistemler Bölüm Başkanı olmam için teklif geldi. Açıkça “Batık projeler var, gel başa geç, bunları yoluna koy!” davetiydi bu! Kabul ettim ve birkaç hafta içinde yurda döndüm. İstanbul’a indikten bir gün sonra Gebze’de göreve başladım. Tarih 1 Haziran 1999.

 

Bir yandan var olan projeleri ayağa kaldırmaya, öte yandan gönlümde yatan proje için ufaktan hazırlıklara başladım. Belli etmiyordum ama çok heyecanlıydım; belki de neredeyse tamamen yerli ilk radar sistemi kurabilecek, kısa sürede de üretime geçebilecektik. Başta DzKK olmak üzere önemli kurumlardan randevu alıp proje sunumları yaptım. Öte yandan Savunma Teknolojileri (SAVTEK), Kritik Teknolojiler (KRİTEK), Ulusal Savunma Uygulamaları Modelleme ve Simülasyon (USMOS) gibi konferanslarda konuşmalar yaptım. Hepsinde şunu söyledim: “Biz bu sistemi tamamen yerli olanaklarla ve kendi mühendislerimizle Türkiye’de yapabiliriz, üretebiliriz, hatta başka ülkelere de satabiliriz”.

 

Sunumların en önemlisi DKK Araştırma Merkez Komutanlığı (ARMERKOM) ekibine yaptığım sunumdu. O gün 3 proje önerdim. Sunum dosyası hala bilgisayarımda saklı; baktım, tarih 9 Kasım 1999 (Şekil 2. Aynı sunumu, 3 gün sonra 12 Kasım’da ASELSAN yönetimine yapmışım). UZUN UFUK projesinden de tanıştığımız DKK-ARMERKOM ekibi inandı; toplam bütçesi yaklaşık 500 Bin $ olan 3 proje de kabul edildi; ön anlaşma imzalandı. İlk kez BTAE mutfağında pişirilen projelerdi bunlar; bir başlangıçtı!

 

Bölümden 3-5 kişi seçtim, 3-4 de yeni araştırıcı aldım. Bunlar içinde İTÜ’den eski öğrencilerim de vardı. Böylece 8-10 kişilik bir grup oluşturdum. Önce, bu grubu eğitmem gerekiyordu elbette. Her hafta 2-3 saat eğitim toplantıları yaptık. Sistemin verici ve alıcı anten dizilerini, atmosfer gürültüsünü, iyonosfer tabakalarının etkilerini, radar işaret tiplerini, bu işaretlerin yayılımını, hedef – radar işareti etkileşimlerini, vb., tüm ayrıntılarını anlattım uzun uzun. Hem kuramsal hem teknik tipik problemlerini tartıştık haftalarca. Gençlere, yeteneklerine göre araştırma konuları verdim; ufak ufak bir şeyler üretmeye başladık. Bunların bir kısmını ulusal konferanslarda sunduk. Hedefim, bu ekiple bu radarları ve tümüyle ulusal olanaklarla yapabileceğimizi göstermek. Tamam, ARMERKOM bize güvendi ve birlikte yola çıktık ama sistem geliştirme ve prototip aşamasında diğer önemli ulusal kurumlarımızın da buna inanıp el vermeleri gerekliydi. İşler planladığım gibi giderse 5-6 yıl içinde bir prototip hazırlar, 10 yıla kalmaz ilk ürünü ortaya çıkarırdık. Konuyu 14 Temmuz 2019 günü Ulusal Kanal’da Bilim ve Toplum programında ele almıştık: https://youtu.be/OiNHBfvJffU?list=PLHHet1qERAcGtwxKe3pc7MZ3xXK8fNCG3).

 

Ne yazık ki, TÜBİTAK-MAM’dan erken ayrıldım ve kendi başlattığım bu çalışmalardan koptum. Kurumda bu projeler nasıl sonuçlandı; ardından hangi yeni projeler kimlere verildi ve neler yapıldı, ne kadar para harcandı, bilmiyorum. Aradan 20 yıl geçti; kimse kapımı çalmadı. Bazı kurumlarımızda birtakım çalışmaların sürdüğü haberleri yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan bana ulaşıyor. Umarım, başlangıçta planladığım gibi, neredeyse tamamı yerli olanaklarla bir sistem ortaya çıkar. Gerçi çıksaydı, İHA’larımız, SİHA’larımız gibi bunun da gururla reklamını yapardık! Korkum, sistem geliştirmek için yola çıkılmış olsa da sonradan anahtar teslimi sistem satın almaya dönüşmüş olması. Eğer böyleyse, gözlerim açık gider!

 

Gerçi “teyzemin bıyıkları olsa eniştem olurdu!” sözü gibi olacak ama eğer başlattığım bu projeyi sürdürüp, geliştirip, yeni projelerle ve yeni fazlarla tamamlayabilseydim yıllar önce gerek Mavi Vatanda (Şekil 3) gerekse Doğu Akdeniz’de (Şekil 4) bu sistemlerle ve oldukça ekonomik olarak kuş uçurtmamak mümkün olacaktı!

2021-04-19_10-15-33.png2021-04-19_10-15-40.png2021-04-19_10-15-46.png2021-04-19_10-15-54.png

Bu yazı toplam 1549 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 3
    Yazarın Diğer Yazıları
    REKLAM ALANI
    • Amerikan Kültür Dil Kursu
    • Amerikan Kültür Dil Kursu
    • Kuzey Ege Kurs
    • Kuzey Ege Kurs
    1/20
    Başlangıç Tarihi
    Başlangıç Tarihi
    Tüm Hakları Saklıdır © 2003 Akhisar Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.