• BIST 8718.11
  • Altın 2246.154
  • Dolar 32.3335
  • Euro 35.1959
  • Manisa 5 °C
  • İzmir 7 °C
  • Kasiyer Aranıyor
  • Amerikan Kültür Erken Kayıt Dönemi Başladı
  • Kuzey Ege Kurs Erken Kayıt Dönemi başladı
  • Louka Döner ve Et Lokantası İftar Menüsü
  • Ön Muhasebe ve Sevkiyat Personeli Aranıyor
  • Yapı Markette Çalıştırılacak Personel Aranıyor
  • Ön Muhasebede Çalıştırılmak Üzere Bayan Personel Aranıyor
  • SPESYA FOOD Firması Takım Arkadaşları arıyor
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Forklift Operatörü Aranıyor
  • Sürücü Belgelerinin Değişiminin Son Tarihi 31 Aralık 2024
  • Çalışma Arkadaşları Arıyoruz
  • Deniz Kurs’ta İngilizce Hazırlık Sınıfları Kursları Başlıyor
  • Pusula Kurs’ta İngilizce Sınıflarına Hazırlık Kursu başlıyor
  • İkinci el saç ve sandaviç panel bulunur

Deprem Kestirimi Üzerine

Levent Sevgi

Deprem Kestirimi Üzerine …

 

Bilimin açıklamada, dolayısıyla modellemede henüz yetersiz kaldığı alanlardan birisi de depremlerin önceden bilinebilmesidir.

 

Geçen hafta gazetelerde yer aldı, TV’de haberlere konu oldu; “ABD’de Kaliforniya’da 6.2 büyüklüğündeki deprem saniyeler önce haber verildi” diye. On yıllardır zaman zaman alevlenen konulardan birisi cep telefonları ve baz istasyonlarının insana ve çevreye olumsuz etkileri ise diğeri depremlerin önceden kestirilip kestirilemeyeceğidir. Birinci konuyu gelecek yıla bırakalım ve deprem kestirimini ele alalım bu yazıda.

 

Önce bir parantez açalım.

Yılın son haftası 3 günlüğüne (26-29 Aralık 2021) Trabzon’daydım. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) öğrencileri ile hem geleceğin mühendislik problemlerini tartıştık hem de yedik, içtik, gezdik, tozduk. Uluslararası meslek örgütümüz IEEE’nin KTÜ Öğrenci Kolu beni Seçkin Konuşmacı olarak davet etmişti; harika gençlerle tanıştım, meslektaşlarla sohbet ettik. Erdem Metin, Ömer Faruk Malkoç, Ecenur Boyacı, Rübeyda Sevgi, Ömer Faruk Demirtaş, Çağatay Kaan Taşdemir IEEE’nin KTÜ Öğrenci Kolunda çok güzel çalışmalar yapıyorlar. Sağolsun gençler şehri gezdirdi. Atatürk’ün 1934 ve 1937’de kaldığı Atatürk Köşküne gittik. Trabzon İmparatoru 1. Manuel Komnenos (1238-1263) tarafından yaptırılan ve şimdi Müze-Cami olan Ayasofya Kilisesini gezdik. Boztepe’de şehre kuşbakışı çay keyfimiz oldu. Hemen yamacında 3. Alexios (1349-1390) zamanında kurulan, etkileyici, Kızlar Manastırını gezdik. Genç meslektaşım Dr. Ayhan Yazgan ile Uzungöl ve Sümela Manastırı turu yaptık. Gün boyu sohbet ettik. Aralık sonu olmasına rağmen harikaydı, güneş hiç eksik olmadı. Sıcağı sıcağına birkaç resim de ekledim aşağıda.

 

Parantezi kapatıp konumuza dönelim.

Deprem kestirimi önemli bir tartışma konusu. Sokakta, kahve köşelerinde yurdum insanının fikir yürütmesi ve farklı düşünmesi doğal. Ancak iş bir konuyu bilimsel temellerde tartışmaya gelince orada durum farklı. Sözcükler özenle seçilmeli, bilgi temelli olmalı tartışmalar. Bir konuda bilimsel tartışma yaşanıyorsa o alanda henüz bilimsel bir çözüm elde edilememiş demektir. Ya problemin karmaşıklığından ve modelleme zorluğundan ya da henüz yeterince ilgi görmemesi ve üzerinde çalışmaların yetersizliğinden olabilir. Deprem konusunda tartışmaların nedeni Yer Bilimlerinde modellemenin son derece zor hatta olanaksız olmasıdır. Bilimin henüz yetersiz kaldığı alanlarda boşlukları mehdiler, kahinler doldurur.

 

Deprem olacak diyebilmek.

Gelin, önce depremin olacağını önceden söyleyebilmek ne demek, ona bakalım. Depremin önceden bilinmesi demek; yerini, zamanını, şiddetini, süresini ve yıkıcılığını belli hata sınırları içerisinde söylemek demek. Kahve falında söylendiği gibi “üç vakte” kadar demenin bir değeri yok. Birisi depremi, öyle ya da böyle, önceden söyleyebildiğini savlıyorsa “deprem artı eksi şu kadar süre hata payı ile 25 Eylül’de, şu enlemler ile boylamlar arasında kalan bölgede ve şu şiddette olacak” diyebilmelidir. Zamandaki hata payı da mühendislik sınırları içerisinde olmalıdır. Yani “artı eksi 6 AY hata payı ile Eylül 2022” demenin de en azından pratikte, hiçbir anlamı yoktur.

 

Depremin önceden bilinmesi teknik bir konu, yani mühendislik işi. Depremsellik ile ilgili olarak çok değişik frekanslı elektromanyetik alan değişimlerinden, atmosfer tabakalarının farklılaşmasına, akustik işaretlerden sismik olaylara, canlı davranışlarından su, radon gazı çıkışlarına kadar her türlü olası belirti halen araştırma ve inceleme konusu. Bilimsel temelde yürütülen bu çalışmalarda amaç kaydedilen verilerde deprem öncesi anomalilerin gözlendiğiyle ilgili ve çabalar sağlıklı ilişki kurabilme yönünde. Burada anahtar sözcük “ilişki”. İlişkiyi göstermek gerekli ancak yeterli değil! Gerek ve yeter koşul ilişkiden neden-sonuç bağı kurabilmek ve bunu kuramsal ve deneysel (ölçü ile) gösterebilmek! Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Çok karmaşık yapıya sahip yer kabuğunun kestirim amaçlı kullanılabilecek güvenilir bir modeli henüz ortaya konabilmiş değil!

 

Deprem kestirimi çok kısa (saatler mertebesinde), kısa (günler mertebesinde), orta (aylar mertebesinde) ve uzun vadeli (yıllar mertebesinde) olmak üzere, genelde dört gruba ayrılmakta. Yer kabuğundaki kırıkların konumu, birbiriyle etkileşimi, uzunlukları ve derinlikleri gibi bilgilerden ve kayıtlı döneme ait istatistiksel verilerden çoğunlukla orta ve uzun dönemde hangi bölgede ve ne büyüklükte deprem olabileceği oldukça gerçekçi söylenebilmektedir. Ancak, Japonya’da Fukushima nükleer santralinin yıkımına neden olan 11 Mart 2011 tarihli 9.1 büyüklüğündeki Tohoku depreminden sonra bu uzun vadeli kestirimler bile sorgulanmaya başlandı ve hatalı öngörüler eleştirildi.

 

Tahmin demenin daha doğru olacağı bu orta ve uzun vadeli kestirimlere sözümüz yok. Ancak bu tahminlerde depremin zamanı belirsiz; “önümüzdeki otuz yıl içine ..” diye başlayan bu tahminler uzun vadeli kentsel planlama için önemli. Bizim tartıştığımız çok kısa ve kısa vadeli tahminler; insanlara “kaçın deprem oluyor” diyebilmek amacıyla yapılanlar. Bunun için, çok kısa ve kısa dönemde deprem kestirimiyle belirlenmiş belirsizlik sınırları içerisinde nerede, ne zaman, ne büyüklükte ve ne olasılıkla deprem olacağını söyleyebilmek gerekir. Artık, çok kısa vadeli tahmin yapana pek rastlanmıyor; çünkü bu tahminlerin “boş olduğu” kolayca anlaşılabiliyor.

 

Kayıtlar, ortalama olarak her yıl büyüklüğü 3-5 arası hafif şiddette yaklaşık 50 bin, 5-6 arasında orta şiddette 1000’e yakın, 6-7 arası şiddetli 100’ün üzerinde ve 7’nin üzerinde çok şiddetli yaklaşık 20 deprem olduğunu göstermekte. Bu demektir ki, örneğin, “Marmara bölgesinde bir iki hafta içinde 4-5 büyüklüğünde bir deprem olacak” derseniz haklı çıkma olasılığınız oldukça yüksektir. Marmara’da olmazsa da Yunanistan’da ya da İran’da mutlaka olur; siz de “yer tahminimiz biraz şaşsa da depremi bildiğimiz kuşkuya yer bırakmayacak kadar ortada” dersiniz, olur biter.

 

En çok dile getirilen bir örnek kestirim 1975 yılında Çin’de yapılan ve o dönemde ümit veren 7.3 büyüklüğündeki Haicheng depreminin saatler öncesinden bilinebilmesi. Depremden haftalar önce gözlenen zemin yükselmesi, suların çekilmesi ve ısınması, hayvanlarda huzursuzluk benzeri belirtilerde depremden bir gün önce belirgin bir artış olması nedeniyle kasaba uyarılarak deprem kayıpsız atlatılabildi. Bu tahmin bütün Dünyayı heyecanlandırdı. Çin’de deprem kestirimi çalışmalarına destek olunmasına yol açan bu olaydan bir yıl sonra 7.6 büyüklüğündeki 1976 Tangshan depremi hiç belirti vermedi ve 200,000 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu olay deprem kestirimi çalışmalarında düş kırıklığı yaşanmasına neden oldu.

 

Sismik kayıtçılarla deprem yeri nasıl belirlenir?

Deprem, yer kabuğunda sıkışmalar, kaymalar ve benzeri etkilerle oluşan kırılmadır. Depremlerin büyüklüğü ve merkezi, neden olduğu ve farklı hızlarla yayılan enine (P) ve boyuna (S) sismik dalgaların yeryüzünün çeşitli bölgelerine yerleştirilmiş sismik kaydedicilere erişim zamanları ve gecikmeler kullanılarak hesaplanabilir. P ve S dalgalarının yayılım hızları farklıdır. Bugün, depremlerin merkezi bu yöntemle bulunmakta. Üç farklı bölgede kurulu sismik kaydedicilerle deprem merkezi bulunmakta.  Depremin büyüklüğü (magnitude) deprem sırasında açığa çıkan enerjinin büyüklüğüdür. Bu değer, kaydedilen P ve S dalgalarının maksimum değerlerinden (genliklerinden) yararlanılarak hesaplanır. Bu yöntem ilk olarak Charles Richter tarafından bulunduğu için ölçeğe de Richter Ölçeği denir. Richter Ölçeği, logaritmik bir değerdir; yani, depremin büyüklüğündeki 1 birimlik bir artışın sismik kayıtçı genliğinin 10 kat, deprem sırasında açığa çıkan enerji miktarının ise 30 kat artması anlamına gelir. Depremin şiddeti (intensity) ise depremin yer kabuğundaki etkilerinin bir ölçüsüdür. Depremin bölgedeki canlılar ve yapılar üzerindeki etkisine bakılarak birtakım şiddet cetvelleri hazırlanmıştır. Bunların en bilineni Mercalli Şiddet Cetveli’dir.

 

Sismik kayıtçılarla deprem merkez üssünün belirlenmesinde anahtar sözcük, enine ve boyuna sismik dalgaların hızları arasındaki farktır; sadece enine ya da boyuna dalgalar kaydedilerek merkez üssünün bulunması olası değil! Bunun nedeni, zeminde sismik dalgaların farklı yönlerde farklı yayılmasıdır. Deprem merkez üssünden aynı uzaklıkta fakat farklı yönlerde bulunan kayıtçılara hem P hem de S dalgaları onlarca kat farklı gecikmelerle ulaşabilmektedir. Ancak farklı yönlerde olmasına karşın, aynı uzaklıktaki kayıtçılara ulaşan enine ve boyuna dalgaların arasındaki gecikmeler aynı kalmaktadır; dolayısıyla bu bilgi deprem merkez üssünün belirlenmesinde kullanılabilmektedir.

 

Deprem olduktan sonra uyarı şansı var mı?

Evet, kuramsal olarak var!

Nasıl ki sismik kayıtlar kullanarak depremin yeri ancak deprem olduktan sonra saptanabiliyorsa, enine ve boyuna (P ve S) sismik dalgaların mesafeyle değişen erişim zamanları arasındaki 3-30 saniyelik farktan yararlanarak uyarı şansı var. Özellikle, haberleşme teknolojilerindeki baş döndüren gelişmeler bu şansı arttırmakta. Gelişmiş ülkelerde yoğun yerleşim bölgelerinde elektrik, doğalgaz gibi servislerin otomatik kapatabilir ve depremin hemen ardından oluşabilecek büyük çapta yangın, patlama gibi felaketler önlenebilir. Metro trenleri tehlikesiz durdurulabilir, hızlı trenler otomatik yavaşlatılabilir, Rafinerilerde ve nükleer santrallerde acil önlemler alınabilir. İşte geçen hafta Kaliforniya’da olan da buydu! Yani deprem olduktan sonra P ve S dalgaları arasındaki birkaç saniyelik fark ile erken uyarı yapılabilmişti!

 

Yıllar önce deprem kestirim konusunda bir konferans verdiğim Kandilli Rasathanesi yetkilileri böyle bir sistemin kurulduğunu ve saniyeler mertebesinde de olsa erken uyarı yapılabileceğini, ancak bunu yapacak kişi ve kurumun kendileri olmadığını, bunun siyasî bir karar olması gerektiğini söylemişlerdi. Çünkü uyarı işaretinin gönderilmesi, alınması, hatalı uyarılardan arındırılması, dışarıdan müdahalelere karşı işaretin korunması, belki şifrelenmesi ciddî siyasî sorumluluk istiyor.

 

Deprem kestirimi çalışmaları.

Kısa süreli deprem kestirimi çalışmaları ikiye ayrılmakta; istatistiksel çalışmalar ve belirtilere dayalı deprem kestirimi. Uluslararası saygın jeofizik ve deprem kurumları belirtilerden yola çıkarak deprem kestiriminin olmazsa olmaz koşullarını ortaya koymuş durumda: Bunun için (i) gözlenen belirtinin yer kabuğundaki gerilme, kayma ve enerji birikimiyle ilişkisi açıkça ortaya konmalı, (ii) bu belirtiler en az birkaç istasyondan gözlenebilmeli, (iii) kayıt yapan cihazların kalibrasyonları açıkça yapılmış ve gösterilmiş olmalı, (iv) gözlenen belirti ile depremlerin ilişkilendirilmesinin tüm kuralları ve nedenleri ortaya konmuş olmalı, (v) yanlış alarmlar ve gözlenemeyen belirtiler açıkça belirtilmeli ve tartışılmalı, (vi) belirti ve anormalliklerin tanımları net olarak yapılmış olmalı, (vii) kaydedilen belirtiler uzaklık, büyüklük bilgisini mutlaka içermeli ve en önemlisi (viii) belirtilerle depremler arasındaki nedensel ilişkilerin açıklamaları bilimsel olarak ortaya konabilmiş olmalı.

 

Belirtilere dayalı deprem kestirimi, genelde, çok algılayıcılı bir tümleşik izleme ve karar verme problemidir. Bu tip sistemlerde genel kural; (i) belirtiyi gözle, (ii) belirtiyi diğer işaretlerden, çevre gürültüsünden ve diğer belirtilerden ayır ve (iii) belirti ile deprem arasındaki nedensel ilişkiyi kur şeklinde özetlenebilir. Bugün için jeofizikte elektromanyetik belirtilerden yola çıkarak deprem kestirimi yapılabilmesi neredeyse olanaksız. Bunun ana nedeni yerkürenin elektromanyetik davranışının çok karmaşık olması ve jeofizikte henüz sağlıklı ve güvenilir elektromanyetik modeller kurulamamasıdır.

 

Sonuç

Türkiye bir deprem ülkesi ve yıkıcı depremler her zaman olacak. O nedenle, sağlam zeminlerde sağlam binalar yapmak, bina içinde ve evlerde koruyucu önlemler almak öncelikli olmalı. Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’nın dediği gibi “Deprem öldürmez, bina öldürür!” Deprem kestirimi deprem olmadan deprem olabileceğini, ölçüye-hesaba dayalı ve bilimsel ifadelerle (yerini, zamanını, büyüklüğünü ve olasılığını) söyleyebilmektir. Ne yazık ki bugün bu mümkün değil! Yakın gelecekte de de olabileceğini söyleyebilmek zor! Ancak, deprem olduktan sonra saniyeler mertebesinde bir uyarı zamanı olabilir. Deprem merkezine olan uzaklığa bağlı olarak uyarı zamanı birkaç saniyeden 25-30 saniyelere dek ulaşabilir.

2021-12-30_10-16-14.png2021-12-30_10-16-24.png2021-12-30_10-16-33.png2021-12-30_10-16-42.png2021-12-30_10-16-55.png2021-12-30_10-17-06.png2021-12-30_10-17-14.png2021-12-30_10-17-44.png2021-12-30_10-17-52.png2021-12-30_10-18-08.png

2021-12-30_10-18-23.png

Bu yazı toplam 991 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 3
    Yazarın Diğer Yazıları
    REKLAM ALANI
    • Amerikan Kültür Dil Kursu
    • Amerikan Kültür Dil Kursu
    • Kuzey Ege Kurs
    • Kuzey Ege Kurs
    1/20
    Başlangıç Tarihi
    Başlangıç Tarihi
    Tüm Hakları Saklıdır © 2003 Akhisar Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.